Çöktüğüm o merdiven basamağında başım önüme eğik, ellerim tutamlarımda kaç saniye, kaç dakika oturdum bilmiyorum. Ama arkamdan yükselen ayak seslerinin telaşına bakılırsa çok uzun sürmemişti.Yanıma oturdu. İlk işi saçlarıma sıkıca tutunan parmaklarıma nazikçe dokunmak oldu. Ta ki ben tutuşumu gevşetene kadar. Ardından dokunuşu çenemi buldu. Çenemi hafifçe kaldırıp yüzüne baktım. Endişeyle kasılmış yüzü, üzerimde turlayan gözlerinin hareketi, en son da sol kaşının köşesindeki ince kan tabakasına.
Dakikalar öncesinde aldığı o darbeye bakmak aklıma yine o anları düşürdü. Chanyeol'un suçlayıcı bakışlarını. Ben ne yapacağımı bilmez halde öylece dikilirken attığı hızlı adımlarla Jongin'in yakasına yapışmasını.
"Ne yapıyorsun?" diye sormuştu esmere.
Kızarmış yüzü, kısık gözleri ve hırıltılı sesi bütün öfkesini ortaya koyarken adeta bağırmıştı oğlanın yüzüne.
"Ona ne yapıyorsun dedim?" diye de yinelemişti esmerden bir cevap alamayınca.
Esmerin en yakındaki duvarı bulan bedeni beni ancak kendime getirmiş ileri atılmıştım. Dur diye yalvarmıştım önce. Durmasını ve beni dinlemesini defalarca kez tekrarlamıştım. Ama Chanyeol bana bakmamıştı bile. Sanki yok gibiydim. Sesimin ona ulaştığına dair en ufak bir tepki vermemişti. Jongin'e ne yaptığını sormaya devam etmişti. O an anlamıştım ki her şey için onu suçluyordu.
"Ne halt yapıp da onun aklına girdiğini söylüyorum sana." Demişti ardından düşüncelerimi kanıtlarcasına.
Jongin sessiz kalmaya devam etmişti. Ben ona sebebini anlayabilecekmişim gibi hayretle bakarken oğlan öylece durmuştu arkadaşımın karşısında. Ne yakasındaki ellerden kurtulmaya çalışmış ne de Chanyeol'un suçlamaları karşısında tek kelime etmişti. Hatta yüzüne öyle bir ifade yerleştirmişti ki sanki hak ettiğini düşünüyordu. Delirmiştim. Tam anlamıyla kendimi kaybetmiştim. Chanyeol'un yüzüne Jongin'i sevdiğimi, aklımı kimsenin karıştırmadığını haykırırken düşünemiyordum artık. Tek istediğim bitmesiydi. Bir de Jongin'in neye, kime yenilip de böyle pes edebildiğini öğrenmek.
Chanyeol'un gözleri yeniden beni bulurken başımın dönüğünü hiseetmiştim. O an kanım çekilmiş gibiydi hatta. Birazdan kendimden geçecektim sanki. Beni ayakta tutan şey neydi emin değildim? Korku? Adrenalin? Jongin? Önemli değildi.
"Sen karışma bu işe."
Chanyeol'un bana karşı aldığı en soğuk tavırdı. Öyle ki irkilmemi engelleyememiştim.
"Kafan karışmış senin. Sonra konuşacağız. Ama önce..." Yeniden Jongin'e dönmüştü. "...önce bu şerefsizle konuşacağım."
İçinde bulunduğumuz duruma bu kadar yabancı olabilmesi yeniden delirtmişti beni.
"Dur artık." Demiştim Chanyeol'u omuzlarından geriye iterken. "Öyle bir şey yok diyorum. Ben böyleyim. Başından beri de böyleydim. Buyum ben. Değiştirebileceğim bir şey değil. Ve onu seviyorum. Duydun mu? Seviyorum onu."
Kötü bir şey yapmamıştık. Ne ben ne de Jongin. Chanyeol'un da anlayacağını düşünüyordum. En azında bütün bu yalvarmalarımı görmezden gelmeyi biraz olsun beni dinleyeceğini. Bu aptallığım yüzünden öngörememiştim işte. Chanyeol'un sert darbesinin esmerin bedenini dengesiz bir hızla yaslandığı duvarın dibine yığmasına bakılırsa Jongin de tahmin edememişti.
Sonrasında bir şeyler daha yaşandı. Chanyeol'un işaret parmağını savura savura birkaç cümle sarf ettiğinin, Jongin'in de ayağa kalkıp ona cevap verdiğinin farkındaydım. Ama daha bu olay yaşanılanı birkaç dakika olmasına rağmen şimdi bile söylenilen tek kelimeyi hatırlamıyordum. Hatırlayabildiğim son şey Chanyeol'un giderken yüzüme bakıp ona yalan söylediğimi söylemesiydi. Ve ardından bizi orada bırakıp merdivenlerde kaybolması. Sonuçsuz kalacağı daha baştan belli bir çabayla arkasından koşturmuş indiğim ilk katın merdivenlerinde pes etmiştim. Basamaklardan birinde çökmüş kendime gelmeye çalışıyordum işte. Ve belliydi ki bu çabam da sonuçsuz kalacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Dahlia
Fanfic''Sehun.'' dedi. Göz kapaklarım titredi ama açmadım. Konuşsam sesim de titrerdi hatta. Konuşmadım. ''Bak. Bir erkeği öpersen böyle hissedersin.'' Ben üzerime yıkılan bütün duvarlarımla kendi enkazımda ezilirken söyledi. Bir erkeği öpmek böyle mi hi...