Kulağımda sakin bir şarkı, kollarım balkonumun korkuluklarına dayanmış, başım önde kulaklığımdan yükselen şarkının ritmiyle hafifçe sallanıyordum. Bedenim iyice öne eğilmişti. Sokağın boş yolunu izliyordum.
Bu soğukta, üzerimde bulabildiğim en kalın hırkamla balkona çıkıp dakikalardır bir kişinin bile geçmediği boş sokağı izlemeye dalmam dışarıdan biri için aptalca görünebilirdi. Bir sebebim olmasaydı bana da saçma gelirdi belki. Çünkü başka bir zaman bu saatlerde elimde bir fincan kahvemle içeride rahatça oturmuş favori programımı izliyor olurdum. Ama bu akşam farklıydı. Bu akşam ne içeride oturabilecek ne de bir şeyler izleyebilecek haldeydim. Şu an kulağımda çalan müziği bile sadece bir şeyler yapmak adına açmıştım. Çünkü gergindim. Bekliyordum. Jongin Kyungsoo'yla çıktığı lanet akşam yemeğinden hala dönmemişti. Tamam. Belki saat daha bu kadar endişelenmemi gerektirecek kadar geç değildi ama kendime engel olamıyordum. Şimdiye dönmüş olması gerekiyordu çünkü.
Ofladım. Kulağıma dolan şarkı değişti. Derin bir nefes aldım. Telefonumdan saati yeniden kontrol ettim. Dokuza geliyordu. Aramalı mıydım? Başımı iki yana salladım. Hayır. Abartmamalıydım. Belki de konuşmaları uzamıştı. Olabilirdi. Zaten o herif kolay ikna olacağa da benzemiyordu. Üstelik Jongin de endişelenmememi her şeyi kendisine bırakmamı söylemişti. Pekala. En azından bir yarım saat kadar daha bekleyebilirdim değil mi?
Kendimi hiçbir işe yaramayan düşüncelerle sakinleştirmeye çalıştığım on dakikalık bir süre geçti. Geçen her dakikayla huzursuzluğum da arttı. Çünkü aklım tek şeye odaklanamayacağım kadar karışıktı. Kyungsoo Jongin'i dinleyecek ve bizden uzak duracak mıydı? Olması gerekiyordu. Çünkü eğer Chanyeol bizimle, ben ve Jongin'le, ilgili tek cümle bile duyarsa oturup sakince beni dinler miydi emin olamıyordum.
Dinlese bile kafası karışmaz mıydı? Belki de bana güvenmeyi seçerdi. Ama ben onun bunu yapması için onlarca yalan söylemek zorunda kalacaktım. Ve ben bunu istemiyordum. Zaten stresliydim. Chanyeol bir gün beni anlayacak kadar iyi olursa ve ben her şeyi ona anlatırsam bile arkadaşımın ne tepki vereceğini kestiremiyordum. Ama hayal kırıklığına uğrayacağından emindim. Ona yalan söylediğim için. Nedenlerimi anlardı belki ama yine de üzülürdü. Ve ben üzüleceğini bile bile bu yalanlara yenilerini eklemek istemiyordum. Karşısına çıkıp açık açık bütün doğrularımı reddetmek ondan bir şeyler gizlemeye benzemezdi. Bu yüzden korkuyordum işte. Jongin halledeceğini söylese bile endişelerime dur diyemiyordum.
Gerginliğimin tek sebebi bu da değildi üstelik. Jongin o yemekte erkek arkadaşıyla birlikteydi. Bunun beni rahatsız hissettirmesine engel olamıyordum ne yazık ki. Jongin'e güvenmediğimden değildi elbette. Ama Kyungsoo'dan bahsediyorduk. Jongin'in büyük aşkından. Bir zamanlar ilişkileri okulda herkesin dilindeydi. Jongin Kyungsoo'nun gidişinin ardından delirmişti hatta. İnkar etse de, hatta Kyungsoo onu aldatmış olsa da bu terk ediş için Chanyeol ve diğerlerini suçladığını hissediyordum. Hatta belki beni bile. Çünkü Kyungsoo o yıllarda zor zamanlar geçirmemiş olmasa belki de bu ayrılık yaşanmayacaktı. Kyungsoo Jongin'i aldatmayı aklından bile geçirmezdi. Jongin'di bu. Birinin onu bile bile kaybetmek isteyeceğini düşünmekte zorlanıyordum. Esmerin sevgisi öyle kolay vazgeçilecek bir şey değildi. Tam olarak bu yüzdendi bu huzursuzluğum işte. Jongin'in değil o adamla konuşmasını aynı masada oturmasını bile istemiyordum. Üstelik hala daha dönmemişti.
"Hayır." dedim yavaşça doğrulurken. "Benden bu kadar. Yeteri kadar bekledim. Arayıp nerede olduğunu soracağım sadece. Küçük bir soru. O kadar da zor değil."
Kendi kendime mırıldanırken telefonumun ekranını açtım. Parmağım ekran üzerinde kayarken bakışlarım bir yandan sokağı yokluyor diğer yandan ekranda esmerin ismini arıyordu. Birkaç saniye süren bu telaşlı hallerimi gözümün kenarına takılan bir hareketlilik sonlandırdı. Gereksiz bir heyecanla telefonu hırkamın cebine sıkıştırıp balkondan aşağıya doğru biraz daha eğildim. Beklediğim esmere ait olduğu siluetinden belli bir beden yavaş adımlarla sokağın başından apartmana doğru yürüyordu. Bir süre yüzünü görebilirim umuduyla yaklaşmasını bekledim. Ama sokağın loş ışıkları, Jongin'in ayaklarının ucunu takip eden bakışları nedeniyle eğilmiş başı yüzünden istediğimi alamadım. Bu yüzden derin bir nefes alıp içeriye yöneldim. Salonu hızlıca aşıp kapıya adımladım. Kapıyı açıp başımı çevirdiğim merdivenlerde oğlanın gelişini bekledim. Geçen birkaç saniyenin ardından asansör hareketlendi. Ben kendimi olduğum yerde kalmaya zorlarken esmerin kata çıkması her zamankinden çok daha uzun sürmüş gibi hissettirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Dahlia
Fanfiction''Sehun.'' dedi. Göz kapaklarım titredi ama açmadım. Konuşsam sesim de titrerdi hatta. Konuşmadım. ''Bak. Bir erkeği öpersen böyle hissedersin.'' Ben üzerime yıkılan bütün duvarlarımla kendi enkazımda ezilirken söyledi. Bir erkeği öpmek böyle mi hi...