Bölüm 33

101 15 13
                                    


"Ne halt ediyorsun?"

Beni aşıp içeriye geçmeye çalışan bedenini tek elimle durdururken diğer elimle araladığım kapıya daha sıkı tutundum. Dudaklarından anlamsız birkaç mırıltı çıktı. Arkama temkinli, aceleci bir bakış attım. Ardından yine Jongin'in iki karış kadar uzağımdaki baygın gözlerine döndüm. Bedeni biraz daha sendeleyip kapının hemen yanındaki duvara yaslanırken düşmesinden korkup ileri atıldım. Ellerim kollarına sıkıca tutundu. Tek başına ayakta durabileceğini düşündüğüm ana kadar ona destek oldum.

"İyi misin?"

"Neden içeri girmeme izin vermiyorsun?"

Zar zor ayakta duruyorken dudaklarından yarısı anlamsız çıkan kelimeleriyle ne demek istediğini anlamak birkaç saniye fazladan zamanımı almıştı. Kaşlarım çatıldı. Dışarıdaki soğuğa rağmen önü açık montu, siyah kazağı ve siyah pantolonuyla iyi görünüyordu. Yine de saçları karışmış, yanakları kızarmış, gözlerine baygın bir bakış yerleşmişti. İçmişti. Muhtemelen çok fazla hem de.

"Sana söyledim Jongin. İçeride insanlar var."

Ve biri neden kapıda bu kadar zaman geçirdiğimi öğrenmek için her an buraya gelip beni kontrol etmek isteyebilirdi. Ama bu karşımda sarhoşluktan baygınlık geçirmek üzere gibi görünen esmerin zerre umurunda değildi elbette.

"Tabii." Dedi neredeyse küçük bir kahkaha eşliğinde. "İçeridekiler her zaman daha önemli değil mi?"

Neyi vardı bilmiyordum. Neden bu haldeydi emin değildim. Tek bildiğim kafayı yemiş olmasıydı. Daha dakikalar önce kapımı çalmış hiçbir şey söylemeden içeri girmeye çalışmıştı çünkü. Üstelik beni dinlemiyor ya da anlamak istemiyor gibiydi. Ona defalarca içeride arkadaşlarımın olduğunu söylememe rağmen dediklerimi umursadığı yoktu çünkü. Delirmişti. Tamamen delirmişti hem de.

"Neyin var?"

Odağı sürekli başka yerlere kayan gözlerini benimkilere taşıdı. Koyu bakışları bana bir şeyler anlatmaya çalışıyor gibiydi. Ama ne yazık ki anlamaktan çok uzaktım.

"Sana ihtiyacım var."

Dudaklarım aralandı. Ona ne cevap vereceğimden emin olamadığım bir dakikalık kadar kısa bir sessizliğin ardından hala cebimde olduğu için şanslı sayıldığım telefonuma uzandım. Rehberimde aradığım ismi bulup üstüne tıkladıktan sonra telefonu kulağıma dayadım. Gözlerim yaptığım her hareketi yapabildiği kadar dikkatle izlemeye çalışan esmerdeydi. Ellerimden biri telefondayken diğeri oğlanın her an dengesi kaybolabilecek gibi görünen bedenini tutabilmek için hazırda bekliyordu.

"Chanyeol." Dedim kısa bir sürenin ardından yanıtlanan aramayla. "Biramız azalmış. Alıp geliyorum."

Arkasından Minho'nun tekdüze sesi yükseliyordu. Oğlan bir şeyler anlatmaya çalışıyordu sanırım.

"Seninle gelmemi ister misin?"

Chanyeol'un dikkati başka yerdeymiş gibi dalgınca cevap verirken başımı iki yana salladım.

"Gerek yok. Sen gözünü Yun'dan ayırma. Etrafı dağıtmasın. Etrafa da bira saçıp durmayı bırakın."

"Tamaaam. Buralar bana emanet. Sen merak etme. Çabuk ol."

"Görüşürüz." Diye kısaca veda ettim ona.

Dikkatimi yeniden esmere vermeden önce geriye adımlayıp iyice araladığım kapının yanından anahtarımı aldım. Anahtarı telefonumla birlikte cebime atarken oflayıp Jongin'in kolunu nazikçe kavradım.

Black DahliaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin