Çocuk ürkekçe gülmesini bastırdı ve eliyle ağzını kapatıp gülmeye devam etti. Biyolojik annem ve babamın bana seslenmelerini umursamadan bu sefer gerçekten havalı bir yürüyüş yapıp odadan çıktım......
Hastanenin kapısından dışarıya adım attığımda peşim sıra geleceklerini düşündüğüm için çevik hareketler yapmaya özen gösteriyordum.Şansıma hemen karşımda boş bir taksi görmemle adımlarımı hızlandırdım ve taksici abiye işaret verdim.
Abi başıyla onaylayınca koşar adım taksiye ulaştım ve arka kapısını açıp çantamı içine fırlattım. Bende arabaya bindiğimde mezarlığın ismini söyledim ve abi taksiyi çalıştırdı.
....
Taksinin durmasıyla adama parayı uzattım. Abi kabul eder şekilde kafasını salladığında çantamı omzuma geçirip arabadan indim.
Hiç zorlanmadan ezbere bildiğim mezarlığa doğru adımlarımı yönlendirdim. En sonunda o mezarlığın önünde durdum.
Cem Keskin
Babam.
Üvey babam...
13 sene önce, trafik kazasında hayatını kaybetmiş olan üvey babam...
Ona dâir en son hatırladığım anılar, hayatımda yaşayıp yaşayabileceğim en güzel anılardı.
4 yaşıma kadar benimle olsada, en unutulmaz anılarım babama aitti.
Üvey babama...
Hızla sırt çantamı bir yerlere fırlattım ve koşup mezar taşına sarıldım. Onu öptüm, kokladım, babamın kokusunun sindiği toprak kokusunu içime çektim. En sevdiğim kokuyu ciğerlerime doldurdum. Toprak kokusunu uzun bir süre için kalbime depoladım.
Taşa sarılmayı bırakıp hemen dibimdeki ağacın gövdesine yaslandım ve dizlerimi kendime çekip oturur pozisyon aldım.
İçimde kopan fırtınaları umursamamaya çalıştım, babam hep 'Ne yaşarsan yaşa çok üzülme. Hiçbir şey senden değerli değil.' derdi. Umursamıyormuş gibi yapsam da elbette canım yanıyor, kalbimde bir şeyler kopuyordu. Bunca yıl anneme katlamıştım, saçma sapan kurallarına ayak uydurmak zorunda kalmıştım. Bir karıştırma yüzünden miydi tüm bu çektiğim acılar?
Birkaç dakika kadar mezar taşıyla bakışmam ardından başımı dizlerime yaslayıp gözlerimi kapadım.
Kalacak yeriniz yoksa en güvenli yer mezarlardı, hemde babanızın mezarı farklı oluyordu.
Gözlerimi sıkıca yumdum, biraz dinlenmeliydim sanırım.
Düşler âlemine dalmadan önce son hatırladığım hastaneden çıkmamdan beri durmaksızın çalan telefonumdu.
.....
Omzuma bir temas hissettiğimde kuştur, uçar gider diye düşündüm. Huysuzca mırıldandım. Uyanmak istemiyordum, mezarlıkta da rahat yoktu ki!
"Parla." sessizce ismimi duymamla şaşkınlıkla beynimi yokladım. Kuşlar ismimi söyleyemeceğine göre, annemde umursayıp yanıma gelmeyeceğine göre kim olabilirdi?
Hızla ve ürkekçe gözlerimi açtığımda karşımda hastane odasında gördüğüm kadını beklemiyordum. Yani kendisi biyolojik annemdi.
Yakalandığım yerde dikleştim ve birkaç öksürük ardında "Buyrun, bir şey mi istemiştiniz?" diye sordum.
Kadın şaşkınlıkla yüzünü ekşitti ve "Hayır kızım, seni almaya geldik. Eve gitmemiz lâzım artık. Sen bizim kızımızsın ya." Son cümlesini öyle çoşkulu bir sesle söylemişti ki ilk defa anne yüreği, anne sesi nedir, şahit olmuş, tanıklık etmiştim.
Ama onların öz kızı olmam onlarda kalmam gerektiğini göstermezdi. Onlara da bunca yıl sonra rahatsızlık vermek gibi bir niyetim de yoktu.
"Ya, çok sağolun ama, benim kendim kazandığım bursum uyduruk bir otelde kalmama yeter. Size hiç rahatsızlık vermem. Kendim yaşar giderim. Merak etmeyin hiç." dedim ve yanımda duran çantamı elime aldım. Ayaklanacağım sırada biyolojik annem beni omuzlarımdan tutup oturmamı sağladı.
"Lütfen, bir daha böyle bir şey duymak istemiyorum. Bak, Eyşan çok garip bir kızdı. Hastane odasında dediklerine sonuna kadar hak veriyorum. Bende huylarından hoşlanmazdım ama kızımdı sonuçta, bakmam, büyütmem gerekiyordu. Ama hep içimde ukte kaldı. Gerçekten bir kız çocuğu istedim. İçten içe onun benim kızım olmadığını hissediyordum ama saçmaladığımı düşünüp, konuyu kapamaya çalışırdım. Sonra hastaneden aradılar, karışıklık olabildiğini söylediler ve emin oldum o an. Lütfen güzel kızım, senin gibi bir prensesin bu zamana kadar yanında olamadım, onu koruyamadım. Bari izin ver, bundan sonra bizimle kal. Sana söz veriyorum çok güzel bakarım sana. Annenden pek hayır bulamadım, peşin sıra odada kaldı, öylece oturdu. Pek iyi değildi sanırım aranız. Ama ben sana prensesler gibi bakacağım. Söz veriyorum güzelim." Elimi avuçları arasına aldı ve umutla haykıran dolmuş gözlerini gözlerimde sabitledi. İstemsizce konuştukları sonrası benimde gözlerim dolmuştu. Gerçekten, bana annelik yapabilir miydi? Bana o şefkati gösterebilir miydi? Annem gibi kurallar koyar mıydı bana?
Ne saçmalıyordum? Bu kadar bencil olmamam gerekirdi. Kadının şuan avuçları arasında olan ellerimde hissettiğim şefkati annem bana bu zamana kadar vermemişti. Benim de yaşamaya, değer görmeye hakkım vardı. Ve karşımda bana güzel gözleriyle bakan bu kadının, bana bu hissleri sonuna kadar yaşatacağına emin oldum o an.
Ağlamaktan buruşturmuş olduğum suratımı olumlu anlamda salladım ve çevik bir hareketle ellerimi annemin omuzlarına sardım. Başta duraksasa da, o da kollarını belime sardı ve hayatımda bir gevşeme hissettim o an, sanki tüm yüküm, hayatımda yaşamış olduğum tüm acılar, katlanamıyorum dediğim tüm yaralar, hatalar... Bir çift kol sanki bunların hepsini aldı, götürdü...
Hayatımın dönüm noktasının bugün olduğunu o an anladım.
......
Evetttt!!!!
Nasıl gidiyooorrr?!?!?
Pls eleştirilerinizi falan buraya yazın, çekinmeyin. Hatalarımı düzeltebilmem içinn.
Hikayenin akışını beğendiniz mi peki?!
Şuana kadarki en sevdiğiniz, best karakterinizi de buraya alalımmm!!!
Bir sonraki bölüme dek kendinize çok çok iyi bakın, iyi geçinin, kendinizi sevin!!!
Ben sizi çok seviyorumm❤❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Parla
Teen FictionParla; 17 yıl sonra yanlış ailede büyüdüğünü, doğumunda bebeklerin karıştığını öğrenir. Zaten annesi ile arasında çakan güncel şimşekler, bu haber ile daha da kararır ve Parla karamsar bir çıkmaza girer. Ön yargılı abiler, zengin bir aile, yepyeni b...