42.Bölüm TUTKU

4.5K 64 25
                                    

(Bu bölümün +18'i biraz fazla olacak arkadaşlar. Baştan uyarımı yapayım😝)

~2 hafta sonra~

Ateş'in beni kurtarmasının üzerinden tam tamına 2 hafta geçmişti. Bu 2 hafta içerisinde her şey düzene girmişti ve mutluyduk. Aslında her şey düzene girmemişti. Hâlâ konuşamıyordum. Sesime hasret kalmıştım ve yavaş yavaş konuşabileceğime dair olan inancımı kaybetmeye başlıyordum.

2 hafta önce sargılarımı çıkartıp o halimi gördükten sonra kriz geçirmiştim. Ateş beni sakinleştirmek için her şeyi yapmıştı ama sakinleşemediğim için son çare olarak sakinleştirici iğne yapmak zorunda kalmıştı.

O aptal hizmetlilere gelecek olursak, Ateş'den önce Can ve Zeynep kızlara saldırmış ve onları evden kovmuşlardı. Hatta Can biraz abartıya kaçıp elinde bıçakla kızları dışarıya kadar kovalamıştı.

Bir kaç gün sonrasında yaralarımın iyileşmesi için beni söz verdiği gibi çok başarılı bir doktora götürmüştü. Yaralar inanılmaz bir şekilde hızla iyileşmişti ve iz kalmamıştı. Sadece minik yerlerde çok küçük yaralar kalmıştı onlarda iyileşmek üzereydi.

İlk kaçırıldığım zamandan sonra Ateş bir daha başıma böyle bir şey gelecek olursa ne yapmam gerektiğini bilmem için bir kaç basit eğitim vermişti. Ama bu son olaydan sonra o eğitimlerin yeterli olmadığını farketmiş olacak ki bana 1 haftadır Allahın hergünü eğitim veriyordu.

Doğruyu söylemek gerekirse bu eğitim değil, resmen işkenceydi! Beni fazlasıyla zorluyordu. Ama şaşırtıcı derecede hızlı öğreniyordum.

Sabah koşusundan sonra Ateş ile birlikte duş alıyorduk. Bu 2 hafta boyunca bir kere bile bana dokunmamıştı. Evet yanlış duymadınız, Ateş bana hiç dokunmamıştı. Neredeyse hergün onun beni becermesi için planlar yapmıştım ama hiçbiri işe yaramamıştı.

Artık en sonunda lütfen beni becer diye yalvaracağım! Çok zorlanıyordu ve bunun farkındaydım. Ama bana zarar vermekten korkuyordu.

Sabah koşusundan sonra Ateş ile sırayla duş almış kahvaltı masasına oturmuş kahvaltımızı yapıyorduk. Ateş ve Ahmet iş ile ilgili sohbet ederken, Zeynep'de bana hevesli hevesli bir şeyler anlatıyordu.

"Kısacası herkese rezil oldum Adacığım. O an yer yarılsa da yerim dibine girseydim keşke!"

ikimizde gülmeye başladık. Zeynep boğazını temizleyerek masadan kalkıp mutfağa doğru yürümeye başladı.

"Canım portakal suyu seçti, onu alıp hemen geliyorum. Geldiğimde başka bir olayda var onuda anlatacağım."

Diyip güldü. Çatalımla tabağımda ki zeytinle oynayarak cevap verdim.

"Bana da getirir misin? Canım çok çekti."

Ağzıma bir parça peynir atıp çiğneyerek yuttum. Ama kimseden ses seda çıkmıyordu. Kafamı tabağımdan yavaşça kaldırıp herkesin yüzüne teker teker baktım. Hepsi bana gözleri yerinden çıkacakmış gibi bakıyordu. Ahmet, elinde ki çatalı yere düşürmüş, Ateş'de elinde kahve bardağıyla kımıldamadan duruyordu.

"Bir şey mi oldu? Yüzüme mi bir şey var?"

Dedim. Dertleri neydi bunların niye öküzün trene baktığı gibi bakıyorlardı?

"G-güzelim, konuşuyorsun. Sen konuşuyorsun." Dedi Ateş.

Zeynep gözleri dolu biçimde bana bakarak konuşmaya başladı.

"Adoşum sen..sen konuşuyorsun!"

"Yenge vallaha billaha konuşuyorsun!"

Konuşuyor muyum? EVET..BEN, BEN KONUŞUYORDUM!

 İSMİ LAZIM DEĞİL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin