55.Bölüm ACI

1.6K 64 26
                                    

Yol boyu aklımın içinde deli sorular dönüyordu. Son sürat arabayı sürüyordum ve kaza yapmak umrumda dahi değildi. Oraya bir an önce yetişmem gerekiyordu. Geç kaldığım her dakika Ateş'e işkence yapacaktı ve ben buna daha fazla katlanamıyordum.

Navigasyona baktığımda yaklaştığımı fatkettim. Yol git gide tenhalaşıyor, kurak ağaçların olduğu bir alana doğru gidiyordu.

Ateş'in oraya gitmeme kızacağını biliyordum. Ama eğer gitmezsem bana kızabilecek bir Ateş hayatımda olmayacaktı.

Canım için, canımı verirdim.

Demek ki aşk böyle bir şeymiş. Gözün kör oluyor, ondan başka hiçbir şey düşünemiyorsun. Her türlü fedakarlığı yapıyorsun. Canının bir kıymeti kalmıyor çünkü artık onun canı, senin canın oluyor.

En sonunda gelmiştim. Arabayı kurumuş bir ağacın kenarına park ettim. Araçtan inmeden bulunduğum yere göz gezdiriyordum. Kocaman boyaları eskimiş en ufak bir depremde yıkılacak gibi duran bir depo karşımdaydı. Deponun etrafında ise bir sürü silahlı adam vardı.

Demek ki işini şansa bırakmak istemiyordu. Hepsi silahlarını bana doğrultmuştu. İçlerinden 2 kişi bana doğru temkinli bir şekilde yaklaşmaya başladı. Bu durumu tehlikeye atamazdım. Bacağıma sakladığım silahı çıkartıp koltuğumun altına attım. Nasıl olsa üstümde bir şeyler var mı diye arayacaklardı.

Eli silahlı 2 adam sonunda arabama kadar gelmiş ve kapımı sertçe açmışlardı. Ellerimi teslim olmuşçasına havaya kaldırdım ve onlara karşı gelmeyeceğimi anlamalarını sağladım.

Ama bu onların umrunda olmadı. Biri sert bir şekilde kolumdan kavrayıp beni hızla arabadan indirdi ve yürütmeye başladı. Diğer adam ise arkamda duruyordu, silahı sırtıma dayamış en ufak bir hareketim de ateş etmeye hazırlanıyordu.

"Güç olarak benden üstünsünüz ve silahsızım. Bu korkunun sebebini öğrenebilir miyim?" dedim alaylı bir tavırla. Korkuyordum ama korktuğumu belli etmemem gerekiyordu.

Adam kolumu daha fazla sıkmaya başladı, arkamda ki adam ise sırtıma hafif bir darbe vurdu ama bu bile canımı fazlasıyla acıtmaya yetti. Yinede sesimi çıkartmadım, güçlü durmam gerekiyordu.

Deponun içine girdiğimizde burnumu kapattım. Çok kötü kokuyordu. Sanki her yerde çürümüş ceset varmış gibi. Adımlarım yavaşlamış olacak ki arkamda ki adam silahla beni tekrar itekledi.

"Yürüyoruz ya ne bu acele?" dedim sinirle.

"Kes sesini, yürümeye devam et. İleride solda olan kapıdan içeriye gireceğiz." dedi kalın sesiyle.

Karşı gelmeden yürümeye devam ettim. Etrafımı inceliyordum. Burası neresiydi böyle? Duvarlarda kanlar vardı, ölmüş insanların bazı vücut uzuvlarını tablo gibi duvara çivilemişlerdi. Sağ tarafta ki yolda ise biri kan banyosu yapmış gibiydi.

Sonunda içeriye gireceğimiz kapının önüne gelmiştik. Kolumu sıkıca tutan adam diğer eliyle kapıyı açtı ve içeri girmem için beni adete fırlattı. Dengemi zar zor toparlayarak ayakta kalmıştım.

Yüzüme doğru sertçe kapanan kapıya doğru baktım. Artık kendime gelmem gerekiyordu. Buraya kocamı kurtarmak için gelmiştim. Ya da ölmek için, ama işin sonunda kocam yaşayacaksa ölmeye razıydım.

Arkamı dönüp etrafı incelemeye başladım. Bulunduğum oda kocamandı. 4 odanın birleştirilmiş hali gibiydi. Duvarlar boyanmamış, çimento halinde duruyordu. Ama çimentonun gri halinden eser kalmamıştı. Duvarlar kanlar içindeydi. Odanın sonlarına doğru bir karaltı vardı. O bölümün lambası açık değildi.

 İSMİ LAZIM DEĞİL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin