44.Bölüm ESKİLER

2.2K 62 12
                                    

Yolculuğumuz sessiz geçmişti. Korkumuzdan sesimizi bile çıkaramıyorduk. Can'ın tükürüğü boğazına kaçtığında bile öksürmemek için halden hâle girmişti. Bu sessizlik ölüm sessizliğiydi. Ve tabii ki bu ölüm sessizliğini bozan Ateş'di.

"Görüyor musun Ahmet. Biz kızları, Can'da sanarken bir bakıyoruz karakoldalar. Ulan ben sizi her defasında karakoldan mı kurtaracağım?" dedi. Burnundan nefes alıyordu. Normal şartlarda çok güzel cevap verirdim ama şuan savunulacak hiçbir tarafım olmadığı için ağzımı açamıyordum.

"Ay enişte ama şöy-" Can'ın lafını kesen Ahmet'in bağırmasıydı.

"Lan sen hiç konuşma. Onları kışkırtan sensin zaten. Benim Zeynep'im böyle şeyler yapmazdı." dedi.

"Pardon? Can yokken de ben vardım. Bu demektir ki Zeynep'i bozan benim öyle mi? Ben o tarz kızlardan mıyım?" dedim. Üzgünüm Ahmet ama kendimi kurtarmam için seni çamura atmam gerekiyor.

Ateş sinirle Ahmet'e dönüp sağ eliyle ensesine sertçe vurdu.

"LAN NE DİYORSUN SEN?!"

Ahmet olayın şokunu atlatamadığı için bir kaç saniye boyunca sessizce durdu.

"ABİ BEN NE YAPTIM ŞİMDİ?" dedi.

"KES SESİNİ AHMET, SİKTİRTME BELANI!" dedi Ateş.

Arkada ben ve Can ellerimizi ağzımıza götürmüş, gülmemek için kendimizi kasıyorduk. Yemin ederim ki yatacak yerimiz yoktu. Suçsuz günahsız çocuğu bu işe alet etmiştim. Zeynep ize bize sinirli bir şekilde bakıyordu. Bize doğru eğilip fısıldadı.

"Şimdi Ahmet'imin ne suçu varsa onu araya katıyorsun Ada!" dedi.

Bu dediğiyle daha çok gülmemiz tuttu. Can ile birbirimizi alttan alttan cimcikliyorduk ama kendimizi durduramıyorduk. En son Can dayanamayıp sesli bir kahkaha patlatığında, dayanamayıp bende kahkaha attım.

Atmaz olaydım. Ateş aniden fren yaptı ve bedenini çevirip bize doğru bakarak sinirle konuşmaya başladı.

"Eğer bir kez daha sesiniz çıkarsa, sizi buna pişman ederim! Özellikle de seni Ada!"

İsmimi öyle baskın söylemişti ki ne demeye çalıştığını gayet iyi anlamıştım. Cezamı yatakta çektirirdi. Gerçi bu benim için cezadan daha çok ödül olurdu. İkimizde elimizi ağzımıza götürüp fermuar çekiyormuş gibi yaptık.

Ateş önüne dönüp arabayı sürmeye devam etti. Sessiz yolculuğun ardından sonunda eve gelmiştik. Kimseden çıt çıkmıyordu. Ateş dışında tabii ki. Burnundan soluyordu.

Salona geldiğimizde bize koltuğu gösterip kafasıyla oturmamızı işaret etti. Hızlı adımlarla üçümüz de koltuğa oturup başımızı öne eğdik. Resmen yaramazlık yapan çocuklar gibiydik.

"Şimdi şöyl-" diyecektim ki cümlemi direk kesti.

"Nezarathaneye girmenizi kenara bırakıyorum ama bu üstünüzdekiler ne de böyle? Sen beni katil mi yapmaya çalışıyorsun!" dedi.

"E şey zaten katilsin." dedim. Muzip bir tavırla.

"ADA BANA CEVAP VER! BU KIYAFETTE NEYİN NESİ? ÇIPLAKSINIZ RESMEN!" sesini yükseltmişti. Ortamı yumuşatmaya çalışırken daha da beter hâle getirmiştim.

"Can'ın suçu. Bizi o zorla giydirdi!" diyip suçu Can'a attım. Kısmen onun suçuydu. Yalandan kim ölmüş? Can sinirle bana dönüp konuşmaya başladı.

"NE?! BAŞINIZA SİLAH DAYAMADIM YA GİYİN DİYE!" dedi.

Evet silah dayamamıştı ama giyinmezsek neler olacağını ikimizde gayet iyi biliyorduk.

 İSMİ LAZIM DEĞİL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin