4-Dayak

2.3K 138 19
                                    

Çarşamba

Bugün bir başka hissediyorum. Daha soluk, daha siyah. Okulda yiyeceğimi düşündüğüm dayaktan dolayı değil, gördüğüm rüyadan dolayı sanırsam. Dayak yemek düşündüğü kadar acıtmıyordu çünkü, sadece düşünmek insanı ürkütüyordu. Kalktığımda saat dörttü. Nefes nefese, içerideki dondurucu soğuğa rağmen sırılsıklam, gözlerimde yaşlarla uyanmıştım. 

Rüyamda tavan siyahtı, her yer siyahtı. Daha güneş ağırmamıştı. Annem oradaydı, odamın kenarında bana bakıyor, suratından hiç silmediği buruk gülümseme ile ensemdeki tüylerin diklenmesine sebep oluyordu. Sinirlenirdim, onun böyle gülümsediği zamanlar anlardım kendisini zorladığını. Onun suçu değildi ama yine sinirlendim. Yine kızdım ona içten içte, yine küfür ettim hayata onu benden aldığı için. Belki de bu rüyayı yüzüncü görüşümdü, her gördüğümde hatırlamamayı tercih ediyordum. Çünkü ağlayamıyordum artık, onu hatırladığımda hissettiğim tek duyguyu da almıştı benden zaman. Annem bana yaklaşmıyordu, fısıldadım ona gelmesi için. Ancak ne ben kalktım, ne o yanıma geldi. Bileklerinden akan kırmızı göz yaşlarına karışarak yok oldu. Gözümü açtığımda tavan beyazdı.

Sallana sallana kalktım yatağımdan, parkeler buz gibiydi. Tuvalette yansımama baktım, simsiyah göz altlarım beni bir hortlak gibi gösteriyordu. Aynadaki yansımamla sırıttım, çok komik duruyordum. Soğuktan burnum kıpkırmızı olmuş, göz altlarım uykusuzluktan simsiyah kalmıştı. Yeşillerim daha koyuydu bugün. Perçemler suratıma düşmüştü, bir tanesini zar zor kulağımın arkasına sıkıştırdım. Düz saçlarım diken diken olmuştu, hep kıpırdanmıştım demek ki yatakta.

Dişlerimi fırçalayıp lavabonun kapısını kapattım. Üzerimdeki kazağı çıkarıp siyah bir boğazlı geçirdim, üzerine de elime geçen sweatshirti giydim. Altımda siyah bir eşofman vardı, değiştirmeye çok üşeniyordum. Birbirinin teklerini kaybettiğim için biri uzun biri kısa kalan siyah çoraplarımı geçirdim, çok da fark edilmiyordu. Çantamı okulda unutmuştum, dün hızlı hızlı eve geldiğimden. Binadan çıktım, anahtarı cebime sıkıştırıp fermuarını çektim. İçimdeki kazak sıcak tutuyordu.

Durağa geldiğimde telefonumu evde unuttuğumu fark ettim. Sıçayım.

.

Okula biraz erken varmıştım. Çevrede tek tük insan vardı. Çok da umursamadan sınıfa geçtim, o sıra yemek yemeyi unuttuğumu fark ettim. Yapacak bir şey yok, öğle yemeği için olan paramı şimdi harcamak aptallık olurdu. Ki zaten evde de su ve ekmekten başka yemek yoktu. Sırama geçtim, sınıf bomboştu. Çantam hala sıramdaydı ki bu iyi bir şeydi. Oturup boş boş tahtayı izlemeye başladım, yapacak bir şey yoktu. Belki okulu biraz turlardım kimse gelmeden, oflayarak kalktım. Kulüp için kullanılan sınıfların olduğu koridora yürüdüm, okulumuzda fazla öğrenci yoktu. Birkaç boş sınıfı kulüp odası yapmışlardı, genelde bu odalar akşama doğru dolardı. Kimse sabah erkenden gelmek istemezdi doğal olarak. Elimi duvara sürterek yürüyordum, koridor amma da dardı, iki insan anca sığardı. Koridor ben ilerledikçe genişledi, yolun sonuna geldiğimi fark ettim. En üst katta olduğumdan merdivenlerle inmeye hazırlanıyordum ki duyduğum bir ses ile kalakaldım. Bir gitar sesi.

Müzik sınıfından geliyordu, uzun zamandır müzik sınıfına girmemiştim. Bacaklarım istemsizce beni kapının önünde durdurdu. Yavaşça camın arkasındakine göz attım, beni fark etmemişti. Kaşlarımı kaldırdım, bizim ağır çocuk Demir gitarla güzel bir melodi tutturmuştu. Ondan beklenmeyen bir davranıştı, sonuçta o hep kavgalara bulaşan ve kırık egosu olan asi bir genç izlenimi veriyordu. Sessizce kapının kenarına çömeldim, belli ki çok da beceremiyordu. Melodiler yavaş ritimli ve yumuşaktı. Arada bir tempoyu kaçırdığı gerçeğini göz ardı edersek onan beklenmeyecek bir naziklikle çalıyordu. Ben kafamı kapının kenarına yaslamış, yerde onu dinlerken aklıma dank etti. Dün yaşanan olaydan sonra beni görse buracıkta ağzıma sıçardı. Ayağa kalkıp hızlı adımlarla müzik odasından uzaklaştım. Gitar çalarken naif bir tavır takılması, sokakta milleti dövdüğü gerçeğini değiştirmiyordu çünkü.

Kilitli (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin