15- Zeynep

1.6K 109 16
                                    

Günlerdir evde istirahat ediyordum. Her akşam sırtıma merhem sürmek sınırlarımı zorlasa da bir süre sonra sırtımdaki keskin ağrı geçmişti. Tabii iki gün boyunca uyuyamamıştım ve üst üste Arveles shotlamıştım ama onun dışında bir sıkıntı yoktu. Haftasonu işe yetişebilirdim. İznimi geçmişte bolca kullandığımdan ve Mine'ye verdiğim sözden dolayı işe gitmeyi kendime görev gibi görüyordum. İnstagram hesabında yaydığım kanıtlar bir süre sonra silinse de beni okul grubuna geri almışlardı ve birkaç kişi benden özür bile dilemişti. Bu iyi bir şeydi. Paylaşımlar ve ses kaydı Demir'in otoritesini sallasa bile krallığının başındaydı hala. Duyduğuma göre birkaç çocuğu iyice benzetmişti. Dolayısıyla bu işin kısa süre içinde kapanacağını ve 'pedofili öğretmen' konusunun piyasadan yok olacağını çoktan fark etmiştim. Nasıl bir aydı ama! Başıma bir sürü iş alıp üstesinden gelmiştim. Üstüne üstlük hayatımda ilk defa kendimi iyi hissetmiştim, bir şeye yaramış gibi. Önemim varmış kendime fayda sağlıyormuşum gibi.

Saat 5'e geliyordu. Yatağımı donattığım bol yastıkla sırtımdaki naneli merhemin keyfini sürüyordum. Ağrı kesici almama gerek kalmıyordu artık, bu çok iyi bir gelişmeydi. Hep hızlı iyileşmişimdir zaten, nadiren grip olurdum. Önümdeki fizik kitabını elimdeki kurşun kalemi ile bir süre karaladım. Sayısalcı olmak çoğu öğrenci için dertti ancak benim becerebildiğim tek şey problem çözmekti. Bir süre sonra fizik soruları gözümde bulanıklaşmaya başladı, bırakmanın vaktinin geldiğini anladım ve isabetli bir atışla kitabı masama fırlattım. Yanımdaki telefonda sıfır bildirim vardı ve sırf zaman geçsin diye kendi internetimden harcamaya hiç niyetim yoktu. Kafamı yumuşak yastıklara gömdüm. Bütün paramı yumuşak çarşaflara ve ikinci el kitaplara harcıyordum zaten. Ben günde otuzuncu kez rüya ve gerçek dünya arasında geçiş yapmaya hazırlanırken kapı zilinin tiz sesi kulağımı doldurdu. Kaşlarımı çattım. Bu saatte kim gelmiş olabilirdi? Kapıcımız hafta içi aidat için gelmezdi, genelde haftasonu toplardı. O zaman kimdi?

Yavaş ve gevşek adımlarla kapıya ilerledim, minik delikten baktığımda gördüğüm kişi ile kaşlarım daha da çatıldı. Mine elinde karton bir poşetle sırıtarak bekliyordu. Üzerinde okulda giydiği gömleklerden ve fileli eteklerden vardı. Sırtında çantası duruyordu, okul çıkışı benim evime mi gelmişti? Telaşla etrafa bakındım, hep dağınık birisi olmamıştım ancak evime ilk defa misafir geliyordu ve nedensizce telaşlanmıştım. En sonunda saçlarımı hızlıca düzeltip derin bir nefes verdim. Kapıyı açtım.

"Hiç açmayacaksın sanmıştım! Öldün mü?" dedi sırıtarak. Ona boş gözlerle baktım, gerçekten beni ziyarete mi gelmişti?

"İyi misin oğlum? Niye donup kaldın öyle? Annen nerede, birkaç ev hediyesi getirdim." dedi içeriye ilerlerken. Sertçe yutkundum ve kapıyı kapattım. Mine dikkatle etrafı izliyordu. "H-Hoşgeldin." dedim kekeleyerek. "İçecek bir şey ister misin?" saçmasalak bir soru sormuştum, dizilerde hep böyle sorulmaz mıydı misafirlere?

"Saçmalama Mert. Sakat olan sensin, ebeveynlerin nerede onlara da merhaba diyeyim."

"Onlarla yaşamıyorum." dedim onun karşısındaki tekli koltuğa geçerken. "Ciddi misin? Vay be, çok havalı." dedi elindeki poşeti masaya koyarken. "O zaman aldığım kurabiyeleri sen gömersin."

"Teşekkürler." dedim sırıtmamaya çalışarak. Yabancı olduğum bu duygu çok hoşuma gitmişti, sıcacıktı. Mine, gözlerini üzerimde gezdirdi. "Vay... Berbat haldesin. Ancak suratın hala yakışıklı o sebeple bir sorun yok." dedi. Şaşkınlığımı üzerimden attıktan sonra kafamda bir soru patladı 'Evimi nereden bulmuştu?'

"Mine evimi nereden bul-" sözümü bitirmeme izin vermeden beni susturdu "Bulurum ben." dedi göz kırparak. "Asıl konumuza gelelim. Tebrikler!" dedi ellerini çırparak. Benim anlamamış ifademe bakarak gözlerini devirdi. "İyice salaklaştın dayak yiyince! İntikamını aldın ya herkes okulda senden bahsediyor!" dedi heyecanla. Sanki benden daha çok sevinmişti. Bana kendi yarattığı bir başyapıt gibi gururla bakıyordu.

"Cezası biraz fazla oldu ama." dedim sırtımı göstererek. "Yaralar iyileşir Mert. Önemli olan senin mert olman, onlardan korkmadığını ve kolay lokma olmadığını göstermen. Çok ironik, ismin Mert. Olmaya çalıştığın kişi de mert..." dedi sanki acayip büyük bir edebi buluşa imza atmış gibi. 

Bir süre onunla havadan sudan konuştuk. Kalkıp bana çay demleme inceliğinde bile bulundu. Mine ile konuşurken bir süre sonra eğlendiğim fark ettim. Kendimi sıkmayı bırakmıştım. Daha doğrusu o konuşuyordu ben de 'evet' 'bence de' gibi cevaplarla kahkaha atıyordum. Ben çayımı yudumlarken bir anda konuyu Oktay üzerine çekti.

"Mert, sana bir şey açıklamam lazım. Oktay konusunda..." endişeliydi. Sesimi yumuşatıp onun olduğu yöne eğildim. Bir şey gerçekten canını sıkıyor gibiydi. "Halledeceğim."

"Ne?"

"Kanıt alacağım. Anlaşmamız öyleydi." dedim yumuşak bir tonla. "Anlat." dedim. Suratı gevşedi, memnun bir şekilde gülümsedi. İçimden bir ses Mine'nin beni gerçekten dostu gibi gördüğünü söylüyordu ancak hala insanlara kendimi açacak kadar çabuk güvenemiyordum.

"O zaman sana hikayenin aslını anlatmam gerek." ellerin birleştirdi ve çok uzun bir konuşma yapacakmış gibi boğazını temizledi, ben de çayımdan bir yudum aldım. "Geçen sene okuldan giden bir kız vardı.. Zeynep. Onun okuldan gitme sebebi ailesinin başka bir yere taşınması gibi saçma bir sebepten dolayı değildi. Bildiğin üzere çok da güçlü bir aile değillerdi, babası fırıncıydı. Annesi de hasta bakıcıydı. Zeynep'le yakındık.. Yani yakın sayılırdık. Sessiz bir kızdı, simsiyah saçları vardı ve hep balıksırtı örerdi." burukça gülümsedi. "Aslına bakarsan seni Zeynep'e benzetiyorum. Ancak en büyük farkınız Zeynep'in kırılınca kendini çabuk toparlayamamasıydı. Oktay, Zeynep'i beğenmiş. O zamanlar Demir etkisini yeni gösteriyor, kavga ve çete işleri yeni yeni başlıyor. Oktay'ın ne bok olduğunu bilmiyoruz yani. Bana sordu 'Sence ne cevap vermeliyim?' diye." yumruklarını sıkmaktan elleri bembeyaz olmuştu. Pişmanlığı yüzüne yansımış gibiydi Mine'nin.

"Aptal gibi 'git' dedim. Kendi ellerimle can dostumu o şerefsizin kucağına gönderdim. İlk başta her şey çok güzeldi. Minik jestler, akşam gezileri... O şerefsiz Demir'in ortamlarına girdikçe Oktay değişmeye başladı. Kendini koca adam sanmalar, yol kesmeler, sigaralar... Günün birinde Zeynep'i saçmasalak bir mekana götürmüş. Zeynep bana bunu çok sonra anlattı. Şerefsizler kız paylaşıyorlarmış." dedi dişlerini sıkarak.

"Nasıl yani?" dedim düşündüğüm şey olmadığını umarak. "Bahsettiğin kişiler çocuk.." dedim, cümlenin sonuna doğru sesim kısılmıştı. Yaşadığım şok yüzüme vurunca Mine kendini toplayıp devam etti.

"Hayır Mert. Koca koca adamların ortamlarında yer kazanmak için yapmış. Nasıl bu kadar iğrenç bir-" sesi tıkandı. Göz yaşlarını zor tuttuğunu anlamıştım, boğazı tıkanmıştı. Yaşadığı duygunun aynısını binlerce defa yaşadığımdan ne kadar ağır bir yük olduğunu biliyordum. Yavaşça onun yanına geçtim, sanki yanına oturmam ona destek sağlayacak gibi.

"Videosunu çekmişler. Oktay içeride diğer kişilerle takılıyor, içeride ne olduğunu gayet iyi biliyor tabii.. Oktay'ın bizden birkaç yaş büyük olduğunu biliyorsundur zaten. Zeynep o gün okula gelmedi. Sonraki gün de gelmedi... Kapısına gittim, beni içeriye almadı. Sonradan anladım her şeyi, göğsüme kafasını yaslayarak ağladı. Ben hiçbir şey yapamadım. Koskoca adamların karşısına çıkıp ne diyecektim? Zeynep de istemedi, videolar yayılır dedi. O gece kucağımda ağladı." dedi hıçkırarak. "Sonraki hafta ışık hızında yok oldular. Telefonları kapalı, bana haber bile vermedi. En kötüsü de...." sertçe yutkundu. "...aslında Zeynep'e aşık olduğumu ona hiç söyleyemedim." dediği şey ile beynimden vurulmuşa döndüm. Bir süre ikimiz de donakaldık. 

Mine, yavaşça kafasını omzuma yasladığında ne yapacağımı şaşırmıştım. Kaskatı kesildim, o ise sessizce durdu. Ağlıyor muydu? Sinirli miydi? Pişman mıydı bana bunları söylediği için? Hiçbir fikrim yoktu. İçimde hissettiğim tek şey Oktay'a ve Demir'e karşı olan büyük nefretti. Düzgün bir adam olduğunu düşünerek nasıl bir aptal olduğumu hatırlattım kendime.

Kilitli (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin