21- Misafir

1.3K 106 18
                                    

İleride kesinlikle bırakmam gereken 'her şeyi kafama dikme' alışkanlığı beni uyku ile uyanıklık arasında bir yere götürmüştü. Yanımdaki Demir ise benden daha kontrollü davranıyordu. Piç. İçimi gereksiz bir öfke kaplamıştı ve dışarıya vurmadan kurtulamazdım.

"Nasıl yapabiliyorsunuz?" dedim. Beynimdeki 'söylemeden önce düşün' özelliğini tamamen kapatmış gibiydim.

"Neyi?" dedi. Acaba saat ilerlediği için mi yoksa içtiğimiz şeyin etkisinden mi anlayamadığım bir yorgunluk vardı üzerimizde.

"Normal davranmayı.. Böyle ne bileyim..." i harfini uzata uzata konuşuyordum. Konuşmak bile o kadar yorucu geliyordu ki. "...genç gibi eğlenmeyi, şakalar yapmayı." neler saçmalıyordum ben? Bir süre anlamamış gibi bana baktı. Cidden sorup sormadığımı anlamaya çalışıyordu belli ki. Dışarıdan sorun üreten bir zorba gibi duran bu çocuğu ne kadar çok tanırsam o kadar şaşırıyordum.

"Öyle soru mu olur?" elindeki çubuk kraker poşetini katlayıp büzüyordu. O da iyice açılmıştı aslında. "Eğlenmek anlatılabilecek bir şey değil ki."

"Anlatılabilecek bir şey olsaydı her şey daha kolay olurdu zaten." dedim neredeyse fısıldayarak. "Kardeşin var mı?" dedi. "Ne alaka?" kafamı kaldırmadan gözümün ucuyla ona baktım, gayet ciddiydi.

"Yok." dedim.

"Ne güzel." 

"Nesi güzel?" dedim oflayarak. Hayatım boyunca yalnızdım zaten bir kardeşim olsaydı her şey daha kolay olurdu belki de. "Senin abin vardı değil mi?" dedim ortam tuhaflaşmasın diye.

"Evet. Herkes tanıyor zaten." 

"Ben tanımıyorum. İsmi ne?" bana inanamayarak baktı. "Abimi tanımıyor musun?"

"Yoo." dedim. Abisi Steve Jobs falan mıydı? Nereden tanıyabilirdim ki?

"Tuna Arslan... Arslan Holding'i de duymuşsundur herhalde." dedi dalga geçerek. "Aramızda dört yaş var. O büyük olduğu için her şeyin en mükemmelini o yapacak ya.. En iyi notlar, en iyi arkadaşlar..." ellerini havaya kaldırıp salladı dalga geçmek için. Kendi kafasında kendisiyle konuşuyordu aslında.

"Senin de az kalır yanın yok." dedim. Beni daha iyi  görebilmek için daha yatar bir pozisyona geçti "Ne demek bu şimdi?"

"Diyorum ki; şantajlar, ortamlar, herkesi kontrol etmeler falan... En azından bir konuda sen de 'en iyisi'sin." dedim iyice saçmalayarak. "En azından becerebildiğin bir şeyler var..." dedim mırıldanarak.

"Onlar kolay işler-"

"Hiç de bile. Senin gibi olmak için böbreğimi verirdim. Zaten bıçaklandım." dedim burnumu çekerek. Dikişlerim sızladı. Yanımdaki çocuk kıpraşarak kahkaha attı. "Kafan uçunca daha çekilebilir birisi oluyorsun."

"Sen ise daha az katlanılabilir oluyorsun." dedim kaşlarımı çatarak. "Ne yapacağız?" ellerimle gözlerimi kapattım. Çok yorulmuştum, belki burada uyuyakalabilirdim. "Bu saatte eve dönersem annemin çenesinden kurtulamam." dedi homurdanarak. Onun da aslında hala bir çocuk olduğunu unutmuştum. Onun da reşit olmasına bir sene vardı ve bir öğrenciydi nihayetinde. "Bana taksi çağır. Benim eve gidelim." bir anda duraksayıp kaşlarımı kaldırdım 'gidelim' mi? "Ya da ben gideyim sen de ne halin varsa gör." dedim kendimi dikleştirmeye çalışarak. Kolumdan tuttu.

"Tek mi yaşıyorsun?" bu konuşma istemediğim yönlere gidiyordu, bir sonraki cümlesi 'ben de geleceğim' olursa kendimi aşağıya atardım. 

"Ben de geleyim." amınakoyayım. Onu evime alacağımdan bu kadar emin olması sinirimi bozmuştu ve en gıcık tarafı alacaktım da. Çağırdığı taksiye bindiğimizde onun montunun hala üzerimde olduğunu hatırladım. Eve geçince verirdim. "Ailen başka şehirde falan mı? İşe de gidiyorsun, nasıl izin veriyorlar?"

Kilitli (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin