41- Eski Ev

730 63 28
                                    

Eve vardım, biliyorum burası tehlikeliydi. Babamın adamları hala burada olabilirdi. Ancak ne Mine'den ne de Demir'den bir haber gelmişti.

Işıkları açmamıştım. Korktuğumdan dolayı değildi değil mi? Ancak balkonun cam kapısından içeri süzülen ay ışığı her şeyi görmemi sağladı.
Kitaplarım, bazıları parçalanmış bazıları sadece fırlatılmış... Kitaplığım devrilmiş, çok değer verdiğim yatağım dağılmış. Masada bıraktığım kupam kırılmış...

Sinirlenemiyordum bile, yorulmuştum çünkü. Bu pislik beni ne zaman bırakacaktı, ömrümün yarısını alması yetmemiş miydi? Ne zaman bitecekti aminakoyayım!

Bir süre derin nefesler alıp vererek karanlık salonda bekledim. Yıllardır kendimi hapsettiğim konfor alanım yok olmuştu. Ben yokken babamın adamları gelip yapacaklarını yapmışlardı. Bunun beni korkutacağını mı düşündüler? Dağılmış kitaplardan birkaçının ismini görebildim, çenemin titrediğini hissettim.

Ayağımla kitapları iterek odama ulaştım. Yıkılmıştı işte, izleri gayet netti. Son altı yıldır çektiğim acı önümdeki günlerde bitecekti. Ancak ben mutlu değildim? Neden mutlu olamıyordum? Gidiyordu başımdan işte, babamdan kurtuluyordum. Neden hala içimde aynı karanlık, aynı boşluk?

Yatağıma montumla uzandım, ayakkabılarımı bile çıkarmak istemiyordum. Gözlerim seğirdi, içim titriyordu sanki. Titrek bir nefes verdiğimde anlamıştım içimdeki düğümün nedenini. Tutunacak dalım kalmayacaktı, çektiğim bütün yalnızlık iz bırakmadan gidecekti. Yaşadıklarının ben, annem ve babamdan başka şahidi yoktu ki. Ne bir arkadaşım, ne bir kardeşim, ne bir resim, ne bir video, ne bir mezar ne de bir mektup... Hepsi uçup gidecekti ve bir süre sonra belki ben de unutacaktım. Çok korkunçtu.

Yanağımı ıslatan sıvının göz yaşım olduğunu fark etmem çok uzun sürmedi. Kendimi ilk defa bıraktım, ağlamak benim hakkımdı değil mi? Kendi davamı kazanıyordum çünkü. Artık geceleri odamın köşesinde lekeli elbisesi ile annemi görmeyecektim. Berbat baş ağrıları, o iğrenç baş ağrıları... Gidecekti değil mi? Odamın köşesine gözlerimi çevirdim, bulanıktı. Annem orada değildi ama.

Sahi, annemin gözleri ne renkti? Annemin gözleri ne renkti! Bir fotoğrafı bile yoktu, başardığımı ona nasıl söyleyecektim?  Ülkenin diger bir ucunda yatıyordu ancak hala rahat değildi ruhu, biliyordum.

Gözlerim uyuştuğunda vücudumu büyük bir ağırlık bastırdı. O kadar büyük bir yorgunluktu ki bu, kapıdan yükselen gürültülü tekme seslerini duymamıştım bile. Kollarım eski işim yüzünden ağrıyordu, vücudumu çok zorlamıştım.

Ancak kapı sesli bir şekilde açıldığında sanki vücudum benden önce hissetmiş gibi beni yataktan kaldırdı. Elim masamdaki makasa uzandı. Tek bir tereddüt ya da korku bile hissetmiyordum. Babama hapse girmeden önce adamlarına küçük bir veda çakayım bari.

Odamın kapısının yanına pustum. Ağır adımlar kapıyı açtığı an elimdeki makası sertçe savurdum.

"Hasiktir Mert!" bana bağıran bu ses çok tanıdıktı. Uykudan kalma uyuşukluğum bedenimi terk ederken yaptığım manyakça hareketin farkına varmıştım.

Makasım omzunu sıyırmıştı, daha doğrusu montunu. Ağzım açık bir süre bakakaldım.

"Siktir, Demir, ben..." cümlenin devamını getiremedim. Derin bir nefes verip makası masaya geri bıraktım. Ellerimle saçlarımı karıştırdım ve ensemi kaşıdım.

"Ne kadar endişelendiğim hakkında bir fikrin var mı? Evde seni göremeyince..." O da cümlesinin sonunu benim gibi getirememişti.

Benim uyuşukluğumu fark etmişti. "Allah aşkına Mert, evin içine sıçmışlar. Neden geldin buraya, ne kadar tehlikeli olduğunun farkında mısın?"

Kilitli (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin