34- Hanımefendi, Beyefendi.

1.2K 95 51
                                    

Saat sabahın yedisiydi ve kendiliğinden uyanmıştım. Önemli günlerde uyuyamazdım zaten. Bütün bir haftayı neredeyse uyuyarak geçirmiştim. 'Büyük ve Fazla Derecede Riskli Plan'ımızın uygulanacağı gün bugündü ve nedense içimde kötü bir his vardı. Boğazım kupkuru olduğundan sıcak yatağıma veda edip mutfağa ilerledim. Yeni yıl yaklaşıyordu, sömestr kapının ucundaydı. Ben ise her gün ölene kadar çalışacağım büyük bir tempoya girecektim. Yarıyıl tatillerinde iki işte çalışırdım. Kafedeki işimi bir süreliğine dondurmuş olsam da yarıyıl için orada da çalışacaktım. Ömer tatile çıkacaktı, tek başına daha çok iş binecekti üstüme. 

İlk defa kendime güzel bir yemek hazırladım. Güzel yemek yaptığımı düşünüyordum zaten, sadece imkan olmuyordu. Yeni işime başladığımdan beri haftalık para aldığımdan rahatlamıştım. Eskisi kadar ürkütücü de değildi aslında. Arkadaş edinmemiştim, ki bu iyi bir şeydi. Her gün yatağa kendimi atıyor ve ölü gibi uyuyabiliyordum. Karnıma daha çok yemek giriyordu. Tek sıkıntısı her yerimde hissettiğim kas ağrısıydı. Okulda bile hareketliliğimi minimuma indirmiştim. Teneffüslerde kulaklığımı takıp uyuyordum. Lavaboya bile gitmiyordum çünkü okul çıkışı işte ölesiye yoruluyordum. Bir şey almak için bir şey vermek gerekiyordu neticede.

Yaptığım menemen ile sırıttım. Paslanmamıştım bence. Kahvemi hazırlamayı bitirdiğimde kendi mavi kupamı aradım ancak kirliydi. Genelde her kullandıktan sonra yıkarım, fakir birisine göre fazla titizim. Kahveyi dökmek için kupa ararken gözüm rafın arkasında kalan koyu yeşil kupaya takıldı. Bir süre kupaya bakakaldım. Başka kupam yoktu ancak şu an uzanıp almak istemiyordum onu. Demir, sanki kızları attığı bir apartman dairesi yokmuş gibi kapıma geldiğinde bu kupadan içmişti. Beni teselli ettiğinde de, bıçaklandığım günün sabahında da, kapıda dudağıma yapıştığı gün de... Sinirle kafamı salladım. Şimdi onu düşünmenin zamanı değildi. Her zamanki gibi dengesizdi. Ona yavaş yavaş güvendiğimi düşünsem bile bir anda her şeyi yerle bir ediyordu. Okulda bile sadece iki kere karşılaşmıştık, beden dersinde ve Mine ile buluştuğumuzda! O sırada bile bana 'Mert' demişti. Sanki düşmanıymışım gibi soğuk davranması yetmiyormuş gibi düşmanına sunduğu saygının yarısını bile sunmuyordu. Bu durumda düşman kalmayı yeğlerdim. Kafamda 'kirpi' kelimesi yankılanmaya başladığında sinirle dolabı kapattım. Dolabın çıkardığı tok ses ile kendime gelmiştim.

O inatsa ben de inattım. Adam gibi karşıma çıkmadığı sürece aynı soğuk tavırları ben de ona sunmaktan gocunmayacaktım. Cezveyi ocağa bırakıp kenardaki kirli kupayı aldım. Bulaşık süngeriyle sinirle ovalarken bir yandan da gözüm kenardaki telefondaydı. Mine'nin bugün saat kaçta geleceğini söylememesi işten çıkıp eve geçebileceğim bir sürenin olup olmaması üzerine düşündürtmüştü beni. İşten sonra bir nevi bir ölüydüm. O sebeple eve gelip duş almam vesaire gerekiyordu. Mesajlarıma cevap da vermemişti! Masaya oturdum ve sanki haftalardır düzgün bir kahvaltı etmemiş gibi yumurtaya gömüldüm. İşin komik tarafı etmemiştim de. İki kupa kahve ve bir elma kahvaltı değildi çünkü.

Adeta transa geçmiş bir şekilde otobüse bindiğimde o ana kadar neler yaptığımı hatırlamıyordum bile. Şantiyeye geçtiğimde saat yediydi ve hava fazla sıcaktı. Kışın ortasında güneşin böyle dik doğması tam da 'şansıma tüküreyim' dememe neden olmuştu. Çuvallara yüklendiğimde adeta çevremdeki her sesi unutmuş ve beyin ölümü gerçekleştirmiş gibiydim. Bir süre sonra saymayı da bırakmıştım. Kendimi düşünemeyecek kadar yorgun ve uçmuş hissettiğim tek yer burasıydı sanırsam. Çevremdeki benden bilmem kaç yaş büyük olan yaşlı adamlar dediğimi kanıtlar gibiydi. Hepsi sabah çalıştıklarından da olabilir ancak adeta bir ölüm sessizliği vardı. Birkaç kişi aralarında sohbet ediyordu sadece. Arada ölmemek için verdiğim birkaç su içme molası dışında adeta düşünmeyen bir robot gibiydim.

Kilitli (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin