32- Hepsi Senin Yüzünden

1.2K 109 42
                                    

Pazar günü kafede işim yoktu. Ömer'in verdiği numarayı çoktan aramıştım ve kolayca kabul almıştım. Çok şüpheli bir işe benzese de umursayacak takatim kalmamıştı, çulsuzdum. Elimdeki sararmış ve eski kitaba gömmüştüm kendimi. Gökyüzü yavaş yavaş kararıyordu. Bütün gün boyunca kimseyle muhatap olmamıştım ve olmayı da düşünmüyordum. Kafamı kitaba daha da gömdüm, ilgimi çok çekmişti. Yastıklarla dolu yatağımda rahat bir pozisyon aradım. 

Kitabın ismi Dorian Gray'in Portresi'ydi. İlk başta çok ön yargı ile başlamıştım, çünkü kafamda çoktan başarısız olmuş ve içinde korkakça serpiştirilmiş eşcinsel imgeler bulunduran bir kitap gibiydi. Ancak sayfaları çevirdikçe suratım şekilden şekle giriyor bir insanın nasıl bu kadar çabuk değiştiğine şaşırıyordum. Ego ve bencillik çok güzel işlenmişti. Bütün bu düşüncelerin yanında dikkatimi 'korkakça' yazıldığını düşündüğüm eşcinsel kurguya vermiştim. Aslında çok hoş yazılmıştı, Basil'in yetiştirdiği saf duygular fikrimi değiştirmeye yetmişti. Eskiden hoş bakmazdım bu tür ilişkilere, yabancıydım. Belki de hala yabancıyım ancak içimde bir şeylerin değişmeye başladığını hissediyorum.

Düşünceler beni boğarken kitabı bırakma vaktimin geldiğini fark ettim. Kenara nazikçe bırakıp esnedim. Kaç saat aynı pozisyonda okumuştum? Ayağa kalktım ve kollarımı gerdim, seslice nefesimi verdim ve mutfağa geçtim. Her şey çok sessizdi. Genelde bu saatlerde tek başınaysam -ki genelde hep tek başınaydım- oturup aynı duvara saatlerce bakardım. Evimde televizyon yoktu, telefonuma ise nadiren bakardım. Yalnızlık ruhuma işlemişti belki de. Son günlerde yaşadığım tempolu olaylar bunu bir süre unutmamı sağlasa da tempo yavaşlamaya başladığında tekrar annemi görecektim kabuslarımda.

Başım ağrımaya başladı, gözlerim ağrı kesiciyi aradı. Nereye bırakmıştım? Banyoda mıydı acaba? Yalpalayarak banyoya girdiğimde bulmayı umduğum kutu burada da değildi. Sinirle dolapları karıştırdım. Bulmalıydım, bütün bu düşünceler ve baş ağrısıyla tekrar baş başa kalmak istemiyordum. Alt dudağımı kemirerek çekmeceleri karıştırdım. Bulamıyordum. Sinirle kafamı kaldırdığımda aynadaki görüntüm durmama sebep oldu. Her ne kadar uykumu iyi alabilmiş olsam da yüzüm bembeyazdı, çökmüştü. Çekik gözlerim iyice kısılmış, göz altlarım daha da siyahlamıştı. Saçlarımı karıştırdım. Yavaşça kendi iplerimi bırakıyor muydum? 

"Sikeyim..." sinirle mırıldandım ve adeta koşarak banyodan uzaklaştım. Kendimi görmek istemiyordum.

Mutfak dolaplarını delicesine karıştırmaya başladığımda çalan zili bir süre duyamamıştım. Tahta dolapları sertçe kapattım. Kapanmanın çıkardığı yüksek sesle kendime geldim. Zil belki de otuzuncu kere çalmıştı. Sinirle tepinerek kapıya gittim ve hızla açtım.

"Ne var!" baş ağrısı öldürüyordu. 

"Bugün ters kalkmışız yataktan." dedi ağzını yayarak Demir.

"Oğlum senin evin falan yok mu? Gitsene kendi evine. İyice alıştın kapıma gelmeye!"

"Oğlum falan deme..." e'leri uzatarak söylüyordu. Kendisini kapının kenarına yaslamıştı ancak sanki sıvı gibiydi. Kıpraşıp kıpraşıp duruyordu. Sonradan bu davranışlarının nedenini anladım.

"Daha saat 10 bile olmadı Demir. Bu saatte ne içmişsin bebek gibi." oflayarak kapıdan çekildim. Yalpalayarak içeri girdi. Tamamen kendinde değildi ancak tamamen uçmamıştı da. İçeriye ezbere bir şekilde girdi ve kendisini koltuğa attı. Bir süre kahve masasında bıraktığım kitaba kenetledi gözlerini. "Bu ne? Hep kitap okuyorsun sen de kirpi. Kitap kirpisi..." gülmeye başlamıştı.

Şakaklarımı ovalayarak sandalyeye oturdum. "Demir..." sakinleşmeye çalışıyordum. "Buraya neden geldin?" dişlerimi sıkarak söylenmiştim.

"Niye? Fena mı oldu? Tek başınasın zaten, bütün gün sıkılmıyor musun?"

Kilitli (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin