14- Morluk ve Parmak Uçları

1.6K 98 7
                                    

Revire vardığımızda acıdan kendimden geçecek gibiydim. Her dik durmaya çalıştığımda sırt boşluğumdaki ağrı parmak uçlarıma kadar yayılıyordu. Bir süre sendeleye sendeleye ilerledik, içeride hemşirenin olmadığını anlayınca derin bir nefes verdim. Bu kadın ihtiyacımız olduğunda adeta ortadan kayboluyordu. Sinirle dişlerimi sıkarken beni taşımaktan bıkmış olacak ki Demir, beni yavaşça sedyeye bıraktı. Sırtımı sedyenin başlığını yaslayıp bir süre durmayı denedim ancak dik duramadığımdan bir süre sonra kendimi yüz üstü sedyeye uzanırken buldum. Sırtım yukarıda kaldığından Demir pisliğinin ne yaptığını göremiyordum. Üstüne üstlük bu soğuk havada nemli saçlarım soğuktan titrememe neden oluyordu. Yanıma yaklaşan adım sesleri duydum.

"Öğretmenlere haber verdim, hemşireyi çağırırlar herhalde." dedi her zamanki zevzek sesiyle. Adım seslerini daha da yakınımda hissettim, tepemde durduğundan yüzde yüz emindim. "Duydun mu lan?" dedi dişlerini sıkarak.

"Duydum amınakoyayım, siktir git başımdan!" sesim biraz titreyerek çıkmıştı. Üşüdüğümden dolayı çenem titriyordu. Sesi kesildiğinde gittiğini düşündüm, kafamı yastığa gömdüm. Nefes alamıyordum ancak böyle rahattı. Kafama hızla gelen örtü ile sıçardım. "Al." dedi tok bir ses. Gitmemişti. "Hayvan herif..." diye tısladım duymamasını umarak, çıkardığı ufak bir mırıltı verdiğim cevabı eksiksiz duyduğunun bir göstergesiydi. Gözlerimi devirdim. 

Sedyenin kenarında bir ağırlık hissettiğimde oturduğunu anladım. Niye gitmiyordu bu! Kendi başıma kalıp acımla başa çıkmaya çalışırken her şeyi daha da zorlaştırıyordu. "Nerede kaldı bu kadın amına-" küfür ederken sesini alçalttı. Onun bu tepkisi ile güldüm. "Neye gülüyorsun lan?" dedi sinirle. "Bugün fazla salaksın, saçmasalak tepkiler veriyorsun." dedim gülmemeye çalışarak. "İyileşince görüşeceğiz seninle diyip sedyenin ucuna tutundu. Gözünü üzerimde gezdirdiğine emindim. "Ne istiyorsun Demir?" dedim kafamı gömdüğüm yastığın altından. Sesim boğuk boğuk çıkmıştı. "Yarana bakayım mı? Belki cidden kötü olmuştur."

"Yok kalsın." dedim kafamı kaldırarak. Cevabımı duymasıyla sırtımdaki kıyafetleri yukarı doğru kaldırması bir olmuştu. "Lan ne dedim ben sana!" dedim kendimi çevirmeye çalışırken. Boynumdan tutup beni yastığa bastırdı, sırtımdan yayılan ani acı ile inledim. "Sikeceğim, dur bir çocuk!" diye bağırdım boğuk boğuk. Kıkırdadı bir süre, ben kıpraşmayı kesince kıyafetleri tekrardan sıyırdı. Bir eli kafamın üzerindeydi, şu an şansım olsa kalkıp karnına yumruk geçirmek istiyordum ancak bırak yumruk atmayı sırt üstü bile duramıyordum. Buz gibi elleri sırtımda dolaşınca ürperdim. "Nasıl sırtım?" diye sordum endişeyle.

"Yani..." dedi 'i' harfini ince ve uzun söyleyerek. "...biraz şey olmuş." dedi sessizce. "Ne olmuş Demir?!" dedim bağırarak. 

"Bak Mert, biraz mor... Hatta siyah." dedi elini sırtımda gezdirmeye devam ederken. "Siyah mı! Elleme lan dur-" diye kıpırdanmaya devam ederken diğer eliyle beni daha da bastırdı yatağa.

"Daha önce benim de bacağım bu kadar morarmıştı. Geçer merak etme, şişlik var mı diye bakıyorum." dedi sessizce, sesindeki tınıdan aslında sıçtığımı anlamıştım. "Muayene işini hemşireye mi bıraksan?" dedim kinayeyle karışık. Ancak o işini gayet ciddiye alıyor gibiydi. Yumuşak parmakları sırtımda yukarı aşağıya dikkatlice dolaşırken kendimi kasmamaya çalıştım ancak birisi sana böyle dokunuyorken tutulup kalmamak elde değildi. "Morluk omzuna kadar çıkıyor Mert." Sırtımı bir süre sonra 'muayene' etmektense sadece okşamaya başladığında ensemden sırtıma doğru bir ürperti hissettim. Gıcığına mı yapıyordu?

"Tamam yeter bu kadar, kalanını hemşireye bırak." dedim soğuk bir sesle. İçeriye bir öğretmenin adeta dalmasıyla ellerini çekti ve hızla tişörtü geri aşağıya çekti. Telaşlanması komikti, ancak telaşlanması için hiçbir neden yoktu. Sırtımdaki morluğa bakıyordu.

"N'olmuş çekilin bir bakayım oğlum. Hemşire okulda değil." içimden küfürler yağdırdım. İçeriye gelen genç ve kadın öğretmeni daha önce görmemiştim. Alt dönemlere seçmeli sağlık dersini veren hocaydı galiba. "Çocuğum arkadaşına yardım et, üstündekileri çıkarıversin. Bir krem sürelim duruma göre doktora gidersin. Velini çağırı-"

"Olmaz." dedim gür bir sesle. Benim sözünü seslice kesmem öğretmenin kalakalmasına sebep olmuştu. "Peki o zaman." dedi sessizce. Perdenin diğer tarafına geçtiğinde kendimi zorlayarak döndüm. Kenardaki korkuluktan yardım alarak kendimi kaldırdım. Omuzlarımdan iki el bana yardım ettiğinde kafamı kaldırdım. Suratında her zaman takındığından daha ciddi bir ifade vardı Demir'in. Ağzıma sıçtı, şimdi de vicdan yapıyor. "Yardımına gerek yok, gidebilirsin." dedim sert bakışlarla. Gözlerini çekmedi. Cevap vermeden ceketimin fermuarlarına uzandı. Kafamdaki örtü saçımdaki bütün ıslaklığı çekmişti neredeyse ancak hala nemliydi. Örtüyü nazikçe çekip kenara koydu. Bu nazik ve şefkatli hareketler hiç ona göre değildi. Ona güvenemeyerek fermuarımı açmasını izledim. Kahve saçları sanki kasıtlı yağıyormuş gibi tam da kirpiklerine düşüyordu.  

Ceketimi kolumdan çıkarırken ona yardım etmek istedim ancak üzerimi çıkarması işime geliyordu. Torsomu etkileyecek herhangi bir hareket canımı yakıyordu çünkü. Saçlarımı geriye yatırdım. Her zamanki gibi diken diken enseme düşmüşlerdi. Üzerimdeki tişörte uzandığında ellerini tutup geriye ittim. Bu hareketimle afallamıştı. "O kadar da değil." dedim sessizce. Her ne kadar acıtsa da bebek gibi tişörtümü çıkarmasına göz yummayacaktım. İnlemelerimi bastırarak kollarımı kaldırdım ve kenara fırlattım tişörtü. Sertçe yutkunup gözlerini devirdi. "Hayırdır?" dedim sırıtarak. "Utandın mı?" sırıttı. "Tabi zaten ben de azgın bir bakireydim değil m-" kenardaki öğretmeni görünce sustu. Sırıtmamı genişlettim, bu halinden çok zevk alıyordum. 

Kadın hoca, arkamı dönmemi isteyince dediğini yaptım. "Bunu iyice yoğurarak süreceğim ancak yine de bir film çekilmesi gerekebilir oğlum. Mosmor olmuş..." dedi hüzünlü bir sesle. "Oğlum velini çağıralım bence, istirahat etmen gerek. Tek başına da gidemezsin."

"Gerek yok hocam. İyiyim ben." dedim kaşlarımı çatarak. En çok da bu konuda sinirleniyordum, en ufak şeyde 'velini çağır' 'velinle konuşacağız, seninle değil.."... Sinirle dişlerimi sıktım, ağrıyordu. Hocaya döktüğüm onca dil sonrası sonunda inanmıştı. Kenarda bizi sessizce izleyen Demir iyice sinirimi bozmuştu. Kafama mermi gibi çarptı, ne zamandan beri bu kadar sinirli olmuştum? Ne zamandır en ufak şeyde bile moralimi bozuyordum? Kadın, sırtıma yakan merhemi yoğurarak sürdüğünde ağrıdansa kafamdaki bu düşünceler canımı yakıyordu. Düzelebilirim sanmıştım, belki de hala bozuktum. Alt dudağımı dişleyerek ses çıkarmamaya özen gösterdim. Öğretmen işini bitirdiğinde ona rapor için doktora gideceğime söz verdim. Revirden çıktığında derin bir nefes verdim. Tuttuğum nefes ağızımdan dışarıya öyle sesli çıkmıştı ki tuttuğum bütün acılar da sanki nefesimle beraber çıkmıştı. Sırtımdaki ağrı beynimi uyuşturmaya başlamıştı, merhemin naneli hissi umarım azaltırdı. Bir elimi kenardaki seydenin başlığına koyup ayağa kalktım. Böyle ufak şeylere mi mızmızlanacaktım? Daha kötüleri de olmuştu, ölümle burun buruna gelmiştim! Bebek misin sen Mert? Ayağa kalkmaya yeltendiğimi gören Demir'in gözleri acıyarak bana bakıyordu. Beni çok hafife mi almıştı? Üzerime kıyafetleri geçirdim. Kenarda duran Demir'e yaklaştım. İfadesiz suratı çok şey anlatıyordu, suratına bakmadım. Çıkarken karnına sertçe bir yumruk geçirdim. Geçirdiğim yumrukla sırtım sızlamıştı ancak onun benden daha çok acı çektiğine emindim. İki büklüm gerilediğinde içimi bir tatmin hissi ısıttı.

"Beni hafife alma."

"Ulan seni-"

"Ödeştik." dedim kafamı eğip iki büklüm olmuş Demir'e bakarken. O kendini toparladığında sırtını sıvazlayıp iki kere patpatladım. Gözlerinde eski acıma bakışı yoktu, her zamanki öfkeli bakışları yerini almıştı. Hızlıca odadan tüydüm. En kısa zamanda acile gitmeliydim.

Kilitli (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin