Fleurie- love and war.
Kitabı birebir taşıyor, anlamına bakın.-
Yarım yamalak uyuduğum yerde üşüyordum. Üstümde hâlâ okul formam olduğu için beni soğuktan koruyacak hiçbir şey yoktu.
Tek başıma tutulduğum o depoda bırakılmıştım yine. Dün izletilen videonun devamını bilmediğim için istemsizce kasılıyordum. Ya itiraz etmeyi kesip suçunu kabul ederse? Buradan çıkamayacak mıydım o zaman?
Açılan kapı tüm düşüncelerime ve sorularıma bir kanca taktığında, sonradan ortaya çıkma şartıyla bir torbanın içine tıktı.
Çokta uzun sayılamayacak bir adam içeri girdiğinde elindeki anahtar dolu anahtarlık ile yanıma yürüdü. Bir an olsun gözlerimi üzerinden çekmeden onu izlediğimde, hiçbir şey demeden kolumdan tutup kaldırdı beni.
"Nereye gidiyoruz?" Sorarken cevap vermeyeceğine neredeyse emin bir şekilde sormuştum. Ses tonum bile öylesine sormak için sordum diye bağırıyordu. Yanılmadım.. Cevap vermedi sorduğum soruya..
Sertçe kavradığı kolum ile dudaklarımdan bir inilti firar etti. Ona kızmadım, herhangi bir tavır ya da tepki vermedim. Sustum ve beni yürüttüğü yolda peşinden ilerledim.
Uzun karanlık koridorda ilerlediğimizde tavana yakın yükseklikteki camlara kaydı gözlerim. Hava kapalıydı, akşam vakitlerindeydik.
Koridor büyük alana açıldığında yerde oturan saçları epey kısa bir kız gördüm. Yere oturuyordu, eteğini yumruğunun içine hapsetmişti. Üstünde okul forması dışında bir hırka vardı. Aklımın diplerinde beni zorlayan ufak tefek anıyla kızın kim olduğunu anımsadım. Gözlerimi yumup yutkunmak zorunda kaldım. O haline bakamıyordum..
Ceren kafasını kaldırıldığında, omzunun üstünden bizim olduğumuz tarafa baktı.
Göz göze geldiğimiz an huzursuz hissettim. Ne ona yardım edebilmiştim ne kendimi koruyabilmiştim. Utanıyordum, suçlu hissediyordum. Onun karşısında aciz olmaktan nefret ediyordum. Dışarıdan sessizce ona baktığım bedenimin içi kavruluyordu. Konuşmaya ihtiyacım vardı.. Onunla konuşmaya ihtiyacım vardı.
"Yürü!" Hemen dibimden gelen bağırtıyla kolumu tutan adama kaşlarımı çatarak baktım. Anlayışlı olmak bu kadar zor muydu?
Beni ite kaka Ceren'in yanına fırlattığında acıyan dizlerim yüzünden dudaklarımdan firar eden küfrü tutamadım.
Küfrümü umursamadı bile. Bana maskesinin gizlediği yüzle baktıktan birkaç saniye sonra deponun kapısını kilitleyerek çıkıp gitti. Kapının önünde bekleyen başka adamların da olduğunu biliyordum.
"İyi misin?" Bakışlarımı zorlukla Ceren'in ağlamaktan kıpkırmızı olmuş yüzüne çıkardım.
"Sence?" Diye sorduğunda burnunu çekti. Kötü gözüküyordu..
"Vurdular mı sana?" Diye sordum dizlerimi sürterek karşısına oturduğumda. Koluyla göz yaşlarını sildiğinde bir damla daha akmıştı yanağından çenesine doğru.
Dayaktan morarmış kolumun çektiği tonlarca ağrıyı yok sayıp yanağındaki ıslaklığı sildiğimde elimi çekmeden yanağını okşadım. Biraz olsun iyi hissetmesini istiyordum.
Bakışlarını yüzüme çıkardığında beklemediğim bir şeyi yapıp kollarını boynuma sarıp sarıldı. Gözlerim anında kapanırken sarılışına karşılık verip iç çektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ | GAY
ActionEtrafta yoğun kan kokusu, ensemde ölümün soğuk nefesi. sınanıyoruz, elindeki silah terazisi, hüküm veriliyor kanıt geçmişi. Kitabın şarkısı; Fleurie - Love and war.