Bazen varlığının bir anlamı olmadığını düşündüğünde, bunu geçiren ilaç bir başkası olabiliyordu. Kendini düşünmüyordun, sıkıntılarını onunlayken hatırlama gereği duymuyordun ve aslında aşkı baldan tatlı yapanda buydu.
Yarım saattir başımı omzuna koyduğum adam ile sessizce karşımızdaki Gizem'in mezarını izliyorduk.
Eminim ki sorguladığı o kadar çok şey vardı ki, bunu dile getirmese bile hissediliyordu. Sürekli bir koşuşturmanın içinde olduğu için düşünecek zamanı olmuyordu ama şu an farklıydı. Kardeşi gibi gördüğü dostunun mezarına yaslanıyordu ve yapabileceği tek şey düşünmekti.
"Rekorunu kırdın." Uzun zamandır sessizliğe o kadar çok alışmıştım ki, sesini duyunca irkilmiştim.
"Sadece bir günlük, çok heveslenme." Dedim gülümseyerek. Daha soracağım çok şey vardı.
"Bir şey itiraf edeyim mi?" Diye sordu yerdeki elini belime götürüp kavradığında. Anında tüm dikkatim bana sarılan koluna kaydığında sesizce mırıldandım. "söyle." Meraktan çok belime sarılan koluna aklım gitmişti.
"Konuşmanı susmandan daha çok seviyormuşum." Kısık sesini duyduğumda gözlerim kocaman oldu ve anında başımı ona çevirdim.
"Kafana taş falan mı düştü?" Diye sordum olduğum yerde dikelirken. Kolu ayrılmamıştı belimden.
"Birkaç saat sonra bir daha duyamayacağın sözler." Dedi alayla. "Anın tadını çıkar derim." Dudaklarım kıvrıldı. Zaten tadını çıkarıyordum.
"Madem konuşmamı çok seviyorsun bir soruma cevap verirsin o zaman." Fırsatçılığım anında ortaya çıktığında gözlerimi ona çevirdim.
"Çok seviyorum demedim." Dedi kaşlarını kaldırırken. "Seviyorum dedim." Kendince düzeltme yaptığında kaşlarım çatıldı.
"Çok farketti şu an değil mi? Vaay anasını satayım farka bak be" Abartarak üste çıktığımda huysuzluğuma rağmen gülümsüyordum.
"Çok kelimesinin cümleye kattığı anlamı anladın mı şimdi?" Dedi bilmiş bilmiş. Önceki cümleme atıfta bulunuyordu.
"Cevap verecek misin vermeyecek misin sen onu söyle bi' önce." Tamamen dikelip ona doğru döndüğümde, belimdeki elini indirmiş yere koymuştu mecburen.
"Tamam, sor." Dedi daha fazla üstüme gelmemeyi karar kılarak.
Yan oturup bacaklarımı uzattığımda, elimi bacağıma götürüp pat patladım. "Başını koy önce." Dediğimde, kaşları havalandı. Umarım reddetmezdi yoksa utancımdan ağlayabilirdim...
Lakin benim aklımda dönen düşüncelerin aksine, başını dizime yaslayıp yattığı yerden yüzüme çevirdi bakışlarını. Bacaklarını katlayarak uzanıyordu.
Heyecandan kafamda sormam gereken şeyler birbirine dolansada sonunda birinin ucunu yakalayıp dilime bağlayabildim. "Bu işlere nasıl girdin?" Diye sordum.
Gözlerini gözlerimden çekip etrafa bir göz gezdirdiğinde, "sıradaki soru." Diye yanıtladı.
"Lan cevap vermedin ki!" Sinirle yüzüne baktığımda kaşlarım istemsizce çatılmıştı bile.
Elini dudaklarımın üstüne götürüp bir tane vurduğunda "sıradaki dedim." Diyerek gözlerini büyüttü.
"Elçin'in abisiyle nasıl tanıştın, nasıl bir ilişkiniz vardı?" Umarım bu soruyu da geçiştirmezdi yoksa dizimi birden çeker kafasını yere vurmasını sağlayabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ | GAY
AcciónEtrafta yoğun kan kokusu, ensemde ölümün soğuk nefesi. sınanıyoruz, elindeki silah terazisi, hüküm veriliyor kanıt geçmişi. Kitabın şarkısı; Fleurie - Love and war.