Katladığım hırkayı açıp üzerime geçirdiğimde, arabanın aynasından son kez nasıl gözüktüğüme baktım. Bugün uzun zaman sonra arkadaşlarımın evi dışında bir yerde olacaktım.
Babam huzursuzca derin bir nefes verdiğinde, cüzdanından iki tane yüzlük çıkarıp bana uzattı. Suratında belirgin bir mutsuzluk vardı ve sakal tıraşı olmadığı için bugün daha da dağınık duruyordu. "Henüz dışarı çıkmak için erken değil mi?" Babamın elinden parayı alıp cebime sıkıştırdığımda birkaç saniye sessiz kaldım.
"Okulumu da dondurduk baba, haftalardır evdeyim normale dönmek istiyorum artık." Damadının kardeşi artık beni kaçırmak gibi düşünceler edinmiyor baba..
"Telefonun hep açık olsun, herhangi bir terslik hissettiğin an beni ya da direkt polisi ara." Dediğinde kaşlarını çatmıştı. Kafa sallayıp kapıyı açtığımda elimi kaldırıp selam verip ardından kapıyı örttüm.
Telefonumu çıkarıp saati kontrol ettiğimde, kafeden içeri girdim. Zaten neredeyse bomboş olan kafede kendini belli eden arkadaşlarımın yanına yürüdüm.
Masada ilk gözüme çarpan Tarık'dı. Gözlerimi hızla ondan çektiğimde Burak'ın yanına oturdum. Savaş- ya da Savaş abi, ona nasıl hitap etmem gerektiği konusunda hâlâ kararsızdım. Onun yanından ayrıldıktan sonra Tarık'a sonra konuşmak istediğimi söylemiştim. O malum konuşma henüz gerçekleşmemişti.
"Naber?" Diye sordum stabil bir sesle. Hayatım tepetaklak olduğundan beri çocukluk arkadaşlarımla bile samimi olamıyordum.
"İyidir." Dedi Burak garsonu çağırmak için elini kaldırdığında. "Senden?" Gözleri bana çevrildiğinde omuz silktim. İyi ya da kötü diyeceğim bir ruh halinde değildim.
Siparişleri bir dakika içinde alıp giden garson ile masa sessizleşti. Hasan'ın yüzündeki morluklar yavaş yavaş dağılmaya ve rengi açılmaya başlamıştı. Morlukları iyileşen tek ben vardım masada. Hepsinin yüzünde o deponun izi dolanıyordu.
"Kardeşim sormak istemiyorum ama merak da ediyorum." Burak telefonunu kapatıp derin bir nefes aldığında direkt bana baktı. "Ceren'le bittiniz mi?" Diye sorduğunda beklemediğim soruyla yutkundum.
Tarık ile göz göze geldiğimizde kendimi garip hissetmiştim.
"Zaten beraber değildik." Diye mırıldandım."Artık daha yakın olursunuz diye düşünüyordum." Burak üzüntüsünü belli ettiğinde derin bir nefes aldım. "Ceren konusunu kapatalım, açılmamak üzere kapattık biz." Dün gece konuşmamış olsaydık belki anlatırken daha dinç olabilirdim ama şimdi istemsizce hakkında düşünmek bile istemiyorum.
"Seninki aşk değildi, alışkanlıktı." Tarık'ın kurduğu cümle ile gözlerim koyu kahve gözlerine kaydı.
"Doğru." Diye itiraf ettim.
"Ondan başkasına bakmayı bile denememiştim." Diye devam ettiğimde "ama kötü hissetmiyorum, aşk acısı çekecek kadar boş vaktim yok." Tarık bir şeyler demek için dudaklarını aralasa da vazgeçip sessiz kalmayı tercih etti.
"Benim kardeşime kız mı yok oğlum?" Burak neşelendirmek için beni kolunun altına alıp sesini yükselttiğinde, uzun zamandır ilk kez içtenlikle gülüp kafamı hafifçe iki yana salladım.
"Ya kız yoksa?" Hasan sırıtarak konuştuğunda gözlerimi kısarak baktım ona.
"Nasıl yani?" Diye sorduğumda, yanındaki Tarık'a imalı bir bakış attı. "Kız kalmazsa erkek ayarlarız diyorum." Dediğinde Burak bunu espri olarak anlayıp kahkaha attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ | GAY
ActionEtrafta yoğun kan kokusu, ensemde ölümün soğuk nefesi. sınanıyoruz, elindeki silah terazisi, hüküm veriliyor kanıt geçmişi. Kitabın şarkısı; Fleurie - Love and war.