31 - o'nun mezarında.

4.2K 533 140
                                    

Eğer her duyguyu aynı anda yaşamayı kaldıramayacak bir gençseniz hayat çok zordu.

Şuan kötü bir çocuk olma isteğimi bastıramıyordum ve bu benim için çok zordu. Kötü şeyler yapmak istiyordum ama sonucu yüzünden pişman olmaktan çok korkuyordum.

Savaş her anlamda beni zorluyordu. Ona kızıyordum, öfkeden sinir krizi geçirtecek bir sürü şey yapıyordu ama bu sefer ki çok başkaydı.

Ben daha onun benden hoşlanmasına, beni beğeniyor olmasına alışamamışken şimdi kıskançlık duygusunu tatmak zorunda bırakılıyordum.

Her şey o kadar epik ve sıradışıydı ki, düşünmem gereken şeyleri düşündüğüm zaman suçlu hissediyordum. Evet, ölmüş birini kıskanmak çok korkunç bir histi. Utanıyordun, kendine kızıyordun ve ihtimaller yüzünden kıskanıyordun. Mevzu sadece kıskançlık da değildi. Belirsizlik vardı işin içinde.

Ya o adamın kız kardeşini sırf o adam için bu kadar sahiplenip koruyorsa? Ya düşündüğüm gibi o adam onun zamanında sevgilisiyse ve hâlâ onu unutamamışsa? Başkalarında deneyerek kendini test ediyor olabilir miydi?

Aldığım kahvenin kupasını sıkıca kavrayarak derin bir nefes verdiğimde gözlerimi yumdum. Tek yapmam gereken yanına gidip normal bir sohbet açmaktı. Ölü birini kıskanacak kadar kötü kalpli olamazdım herhalde değil mi? 

Vücudum alışık olmadığım tepkiler veriyordu sabahtan beri. Derin derin dalıp düşünmek, ihtimallere diş sıkmak, uzun süre ağırlıklarla sürekli bacağımı sallamak gibi birçok eylemle sınanıyordum sabahtan beri.

Mutfaktan çıktığımda, salondan gelen televizyon sesini duydum. Babamın bir kulağı duymadığı için televizyonu son seste dinliyordu yine.

Onun kaldığı misafir odasının önüne geldiğimde derin bir nefes alıp kapıyı açtım çalma gereği duymadan. Bugün zaten ne kahvaltıya gelmişti ne de attığım mesajlara dönmüştü. Elçin'in instagram hikayesinde bugün abisinin ölüm yıldönümü olduğunu öğrenmiştim. Zaten devamını tahmin etmek zor değildi.

Yatağın üstünde öylece uzanıyordu ve kulağında beyaz bir kulaklık vardı. Gözleri kapalıydı ve üstüne bir şey örtmemişti. Sola dönüktü bedeni ve elinde telefonunu tutuyordu. Uyandırıp uyandırmamak arasında kalmıştım ve hangi seçeneği seçersem seçeyim içim rahat olmayacaktı.

Yutkunup yavaşça yatağa oturdum. elindeki telefonu kavrayan parmakları hareketlendiğinde uyanık olup olmadığını sorguladım bir an. Elimi telefona götürüp almak için kavradığımda, telefonu kendine çekip gözlerini açtı.

''Merih?'' diye sordu çatık kaşlarıyla.

Dudaklarımı birbirine bastırıp kulaklığını çıkarışını izledim. ''İyi misin?'' sorarcasına yüzüne baktığımda, onun için endişelendiğim gerçeğiyle yüzleşmeden kaçıyordum o an. Bunu düşünmeyi ertelediğim için gözlerimi yüzüne çıkardım rahatlıkla. Düşünme ve cesaretini kaybetme, işte bu kadar.

"İyiyim." Diye yanıtladı sadece. Neden sordun diye bir soru da sormadı, neden sorduğumla bile ilgilenmedi.

Tekrar sorup sormamak arasında kalıp tereddüt içinde sessiz kaldım birkaç saniye  boyunca. Çünkü keyfinin yerinde olmadığı günler nasıl davranacağını kestiremiyordum.

"Bir şey soracaksan bekleme." Dedi yatakta dikelirken. "İşim var, çıkacağım." Diye devam etti. Uzamış saçlarını eliyle geriye taradığında yüzünde her zamanki alaycı ifadesinin aksine sert bir ifade vardı.

BUZ | GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin