Nasıl bir durumun içerisine düşmüştüm böyle. Zehra'nın burada okuduğunu nasıl unutmuşum öyle.
Karşımda onu görünce elim ayağım titremeye başlamıştı. Nutkum tutulmuştu.
Edep ile yürüyerek geldi yanımıza. Enes'in gereksiz çıkışları ve Zehranın şaşkınlığı ile hiçbirşey diyemedim.
Kalakaldım.
Karşıdan gelen Emel Hanım'ı görmem ve Enes'in söyledikleriyle neye uğradığını şaşırdım.
" Emel Işıkdan mı bahsediyorsunuz?" diye sordu şaşırarak. Enes de başıyla onayladı. Ve ilave etti.
" Ta kendisi."
Zehranın gözünde gördüğüm hayal kırıklığı ile dilimden malesef çıkmaması gereken birşey çıktı.
" Sen gitmiyor muydun?" dedim.
Duyduğu şey ile hiçbirşey demeden adımlarını uzaklaştırdı. Yutkundum.
Biraz ağır mı konuşmuştum.
Zehranın gitmesiyle aynı oranda Emel Hanım yaklaştı yanımıza.
" Sizi bu kadar erken beklemiyordum Alper Bey. Son şansınızı kaybetmek istemediniz diye düşünüyorum." dediğinde bir bana bir Enes'e bakıyordu.
Aklım Zehra da el mecbur cevap verdim.
" Vaktiniz varsa bir kafede konuşmak isteriz."
Söylediklerimle dudakları yana kıvrıldı. Eliyle arabasını işaret edip.
" Lütfen sizi ağırlamak isterim." dedi.
Kaba saba konuşan kızın içinden İstanbul hanımefendisi çıkmıştı. Neydi bunun sebebi? Benim ona olan tutumum mu?
" Teşekkür ederim. Ben Enes ile geleceğim. Siz bana konum atarsınız. Orda buluşuruz."
Bu durumdan hoşnut olmamışçasına Enes'e doğru bakıp " Bu da mı bizimle gelecek?" dedi. Böyle yaparken de yüzünü ekşitmişti.
Kibir... Birine yüksekten bakmak, küçümseyerek konuşmak... İnsan kendisini ne gökte ne de yerde görmeliydi. İnsan olduğu yerdeydi. Biz ne büyük ne de küçüktük. Vazifesi olan kullar idik. Rabbim hiçbirimizi boşa yaratmamıştı.
Neydi bu kibir?
Niyeydi bu öfke?
Neden bu kadar değersiz görmeye başlamıştık birşeyleri?
" Alper Bey size diyorum?" Dalmıştım. Hemen cevapladım keskin bir ifade ile.
" Evet Enes de gelecek. İsmi Enes. "
Bir kahkaha patlattı.
Kadınlarda gözüme hoş gelmeyen şeylerden biri de kahkaha idi. Hemde sokak ortasında.
" Gidelim abi bir an önce." diyen Enes yanımda kıvranıyordu.
Emel Hanım kendi arabasına biz de aracımıza geçtik.
Ben kullanıyordum. Enes pek kullanacak durumda değildi.
" Elimde kalacak. Vallahi bu ne büyüklük ya. Sen kimsin?" dediğinde onu uyardım.
" Enes lütfen böyle söyleme kardeşim. Sakin."
" Olamıyorum. Görev olmasa varya. Lafı ağzına tıkardım da. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RAHNÜMÂ
Teen FictionRahnümâ : Yol gösteren, kılavuz... Kendine Gel!! Adlı kitabın ikincisidir...