20.Bölüm

595 49 79
                                    

Yazarın Anlatımıyla

Enes o gün gelen mesajdan sonra oldukça şaşırmıştı. Kimdi bu küçük çocuk... Nasıl bilmişti içini...

Yaralarını, yalnızlığını...

Tüm gece düşünmekten uyuyamamıştı. Sabah da ilk iş sahile gelmişti. Adını bile bilmediği kalbine dokunan o sevimli çocuğu bulmaktı amacı. Zira bulup sormak sormak istedi. Oturup konuşmak istedi.

Birkaç saat boyunca sahili ve parkı turladı. Girmediği market,  büfe kalmadı. Sorabileceği herkese sordu. Ama çocuk yoktu. Bulamamıştı. Tam dönecekti ki duyduğu ezan sesiyle gözü camiye ilişti. O gün ona gösterdiği camiye.

Ne demişti " Biz kimsesiz değiliz."

Hiç durmadan adımlarını camiye doğru yöneltti.  Göz ucuyla baktığında çocuk yoktu. Birkaç kişi dışarıda ki şadırvanda abdest alıyordu. Şadırvanda da yoktu. Bu kez de caminin çevresinde aramaya karar verdi. Yine bulamadı. Yorulmuştu. Oldukça yorulmuştu.

Nefes nefese kalmıştı. Bulunduğu yere baktı. Sürekli ertelediği namazlarını düşündü. Buraya kadar bir şekilde gelmişse bunun bir sebebi olmalıydı.

Şadırvanda abdestini tamamlayan amcaya başıyla selam verip onun yerine geçti. Üzerinde ki montu çıkardı. Kollarını sıvadı. Niyet ederek abdestini almaya başladı.

Tazelenmiş gibi hissediyordu kendini. Soğuk su öyle iyi gelmişti ki. Yenilenmiş gibiydi. Üşümemişti bile. Ya da üşümüştü ama hissetmemişti.

Camiye adımını attığı andan itibaren ruhu huzurla doldu. Manevi atmosferi iliklerine kadar hissetmeye başladı.

Öyle bir hâldeydi ki buraya neden geldiğini bile unutmuştu. Cemaatle namaz kılan kişiler birer birer camiden çıkarken içeride çok az insan kalmıştı. Ön saflara doğru ilerledi. Bir yandan da caminin muhteşem mimarisini inceliyordu. Her bir taşı ayrı anlam ifade ediyordu. Ön saflarda uygun bir yer buldu.

Niyet ederek öğle namazını kılmaya başladı. Namazını eda ettikten sonra dua etmek için ellerini açtığında, gözlerinden  yaşlar boşalmaya başladı. Nasıl olduğunu anlamamıştı bile.

Mahcup hissediyordu kendini. Rabbine karşı oldukça mahcup hissediyordu..

Bunca zaman hep ertelenmişti camiye gelmeyi. Alper onu kaç kez çağırmıştı.

Alper mi diye geçirdi içinden. Rabbi çağırmıştı onu günde 5 kez.

Haydi kurtuluşa diye ezanları dinlemişti kulakları. Sadece dinlemekle kalmıştı. Çocukken  dedesiyle kıldığı namazlar geldi gözünün önüne. İyi ki öğretmişti.

Ellerini semaya doğru açtı. Gözleri dolu doluydu, yutkundu birkaç kez...

" Affet beni Ya Rabb" diyerek duasına başladı. Günlerdir içinde tuttuğu herşeyi bir bir akıtıyordu şimdi.

Hiç ağlamadığı kadar ağladı. Sessizce akıttı gözyaşlarını. Islattı seccadesini.

Islandı seccadesi...

***

Ebrar ve Zehra okuldan sonra kafede buluşmak için sözleşmişlerdi. Zehra çoktan gelmiş, en köşedeki masaya geçmiş kitabını okuyordu.

Uzun zamandır okumak istediği bu kitap ona öyle iyi gelmişti ki. Elinden hiç bırakmak istemiyordu. Ortamda sessizdi. Bir yandan okuyor bin yandan da  neden daha önce satın almadığına hayıflanıp duruyordu. Hatta kendini öyle bir kaptırmıştı ki yanı başında ona şaşkınlıkla bakan Ebrar'ı farketmemişti bile.

RAHNÜMÂ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin