"Sana güvenmeye devam ederek başını belaya sokması hoşuna gidiyordu çünkü."
Annemin soytarısı bana da dadanmıştı sanırım. Bu düşüncelere ayıracak enerjim yoktu. Şu K denen it kimse ona ayırmalıydım tüm enerjimi. Neyse ki uğraştırmadan "sen kimsin?" dediğinde "sorularıma vereceğin cevaba göre değişecek. Hiç kimse de olabilirim celladın da" dedim dişlerimin arasından. Umay tekrar mutfağa girmişti o sırada. Beyaz teni öyle kızarmıştı ki üç saat hamamda kalmış gibiydi. Başını iki yana sallayıp "yapma" dedi dudaklarını oynatarak. Rahatsız olduğu bariz belliydi. Neden izin vermiyordu? Bu durum daha çok canımı sıkmaya başlamıştı.
"Umay'ı bir daha aramayacaksın abisi. Duydun mu? Bu numarayı sileceksin ve hayatının geri kalanını tek parça olarak geçireceksin. Yok, ben rahatsızlık vermeyi seviyorum diyorsan bizde tabak boş gönderilmez. Vereceğin rahatsızlığı misliyle alırsın. Anlaşılmışımdır umarım?"
"Tanışmak istemem neden batıyor ulan sana? Manitası mısın? Olmadığını biliyorum. Yorma ağzını."
Umay bir elini koluma koyduğunda bu temas odağımın kaymasına sebep olurken o yalvarırcasına bakarak "babamlar duyar. Lütfen odaya gidelim. Lütfen Aziz" diyordu kısık sesle. İşte tanıdığım Umay buydu. Başını belaya sokup onu kurtarmam için yalvaran kedi bakışlı kızdı o. Kayıtsız kalamayıp odaya doğru hızla ilerlediğimde yine kene gibi peşimdeydi. Bundan haz duymamalıydım ama elimde değildi. Bazen eskiyi özlüyordum. Mesafeli olmamız gerekmeyen zamanları...
"Oğlum sen beni anlamayacaksın anlaşılan. Babası olsam ne olacak? Abisi olsam ne olacak? Manitası olsam ne olacak ulan it? Sana bu kızı aramayacaksın diyorum. Üstüne tek laf daha edersen seni bulurum. Duydun mu beni? İşte o zaman görürsün kim olduğumu."
Umay odamın kapısını kapatıp "lütfen Aziz" dedi kısık sesle. "Kapat, boş ver." Gözlerimi ondan çekmeden "seni ikinci kez konuşarak uyarmam" dedim telefondaki gevşeğe. O ise arsızca gülüp benim sinirlerimi hoplattıktan sonra "bak sen bizim Umay'a ya! O kadar muhafazakâr görünüp, utangaç takılıp peşine başka hayranlar takmış. Nedense ona olan hayranlığım arttı. Artık onu daha fazla istiyorum. Teşekkür ederim bu konuşma için. Ona söyle, yarın bekliyorum" diyerek kapattı.
Kapanan telefonun ekranına öfkeyle bakmaya devam ederken Umay kapıya sinmiş bir şekilde bana bakıyordu. Dilimi dudaklarımda gezdirip telefonu ona doğru sallayarak "kim bu it?" dedim sakin kalmaya çalışırken. O ise bir hayli korkmuş duruyordu. Hızla üstüne gittiğimde mümkünmüş gibi daha çok yapışmıştı kapıya. Sakin kalmamı istiyorsa konuşmalıydı. Mesafemizi en aza indirip "bu rahatlığının sebebi ne Umay? Nasıl böyle konuşabiliyor seninle? Anlat çözeyim" dedim.
"Her şeyi çözemezsin Aziz Kurt. Yürümeyi öğrendiğinden beri peşinden adımlayan kız değilim artık."
Bakışları yerdeydi ve cümleleri asla kendinden emin çıkmıyordu dudaklarından. Suçlu bir çocuk gibiydi daha çok. O zaman neden kalbimde bir ağırlık hissediyordum? Gerçek hisleri olmadığını bildiğim cümleler nasıl etki edebilirdi bünyeme bu kadar?
"Kim bu K dedim Umay? Ya bana anlatırsın ya da Tuğrul amcaya. Sen seç."
Gözlerindeki mahcubiyet öfkeye dönerken "beni tehdit mi ediyorsun sen?" dedi yükselen sesiyle. "Eğer böyle oynayacaksak istihbarat teklifini annenle kutlayalım!" Odanın kapısını açıp öfkeyle çıktığında bunu yapmayacağını gayet iyi biliyordum. Bu kılkuyruk kimse ondan fazla rahatsız olduğu belliydi. O sadece yardımımı istemiyordu. Artık kendi halletmek istiyordu. Ama halledemeyeceğini herifin gevşek cevaplarından bile anlamıştım. O yüzden elimde kalan telefonuna bakıp bir an düşünmeden bilgisayarımın başına geçtim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
A.K.A II
Teen FictionBabasızlığın yükünü doğmadan sırtına yüklenenler... Biz bundan ibaretiz. Şehit oğlu - Şehit kızı denilerek şerefle anılan ama çocuk olması yasak olanlar... Anneleri üzülmesin diye şımaramayanlar... Baba figürünü filmlerden, kitaplardan bilenler... İ...