Bölüm 2

185 7 1
                                    

Zümra gözlerini devirip ayaklanarak "aman iyi be!" dedi çirkefçe. "Doktor olacağım oğlum ben. Boş adam mıyım senin gibi? O bilgisayara bakmaktan otuz beş derece olacak gözlerin." O da annem gibi bilmiyordu Seferoğlu'yla yaptığım gizli anlaşmayı. Böylesi daha iyiydi. Hiç görmediğimiz babamız için senelerce ağlamıştı Zümra. Ben ise onun yirmi üç senedir ikiziydim. Onun eline diken batsa benim canım acırdı. Sevgi seliyle sürekli birbirine yapışık gezen kardeşlerden değildik belki ama onun için yapmayacağım şey yoktu. Mutlu olmayı sonuna kadar hak ediyordu.

"Al benim kartımı."

"Doktor olan benim diyorum abisi. Senden zengin olacağım. Kendi kahvemi alırım."

Onun kahve barına ilerlemesiyle birlikte gülerek döndüm önüme. Artık dosya inceleyemezdim. Bir süre ders çalışıp sonrasında Zümra'yı da alarak çıkmıştım kafeteryadan. Dedem, babamın arabasını bize hediye etmişti on sekiz olduğumuzda. Artık eski sayılırdı ama güçlü bir arabaydı. O yüzden kampüse babamın arabasıyla gidip geliyorduk. Zümra'yı tıp fakültesine bırakıp mühendisliğe iniyordum. Sonrası ise kız kardeşime yaptığım özel şoförlük ve gittiğim silah eğitimleri oluyordu.

Çalan telefonumla birlikte arsız kardeşim önden atlayıp "araba kullanıyorsun ben bakayım!" diyerek alınca rahattım çünkü istihbaratla aynı telefondan haberleşmiyordum. Ondan gizlememi gerektiren bir şey de yoktu zaten kendi telefonumda. Zümra yüzü düşmüş bir şekilde "annemmiş" deyince "ne bekliyordun? Hayal kırıklığına bak şunun. Anneme söyleyeceğim kızım seni" dedim. Telefonu kulağına götürürken "her gece dışarıdasın. Gizli bir ilişkini yakalasam fena olmazdı" dedi kısık sesle. Ben ise yola bakmayı kesmeden sağdaki elimi ona doğru savuruyordum rastgele.

"Efendim annecim?"

Annemi duyamıyordum ama Zümra yalandan bir ağlama eşliğinde "oğlun beni dövüyor anne! Gücü yetiyor diye hor görüyor beni! Eve geliyoruz!" deyip bana şeytani bakışlar atmıştı. Sonra ise gururla oturuşunu dikleştirip "tamam annecim" dedi ve hoparlörü açıp bana uzattı. Yoldan çektiğim bakışlarıma öldürücü bir ifade yerleştirip pek sevgili kardeşime çevirdim.

"Efendim anne?" dedim düz bir sesle. Annem anında "kocaman oldunuz Aziz. Kardeşinle itişmeye utanmıyor musun oğlum? Hem de araba sürerken? Düzgünce gelin eve hadi. Yüreğime indirmeyin benim. Bak akşama teyzenler de gelecekler. Gelip bana yardım edin hadi" deyince polemiğe girip uzatmamak için "tamam annecim geliyoruz" dedim ve yola döndüm. Telefon kapanınca Zümra arsız gibi sırıtmayı kesip ona vuramayayım diye iyice cama yapışmıştı. Ama bilmediği bir şey vardı ki o da aynı eve gideceğimizdi.

"Kaç sen kaç. Evde nereye kaçacaksın bakalım? Seni kaldırıp yerden yere vurmazsam adım Aziz değil kızım. Efendi gibi yolculuğunu yapacaktın. Sen abine bulaşmayı tercih ettin. Son duanı et."

Ondan yedi dakika önce doğduğumu öğrendiğimden beri abilik iması yapıyordum ve bu çok hoşuma gidiyordu. Zümra ise bir hayli sinirleniyordu. Şu an benden gerçekten korktuğu için "sen ikizine kıyamayacak kadar aslan yürekli bir adamsın Aziz Kurt" diyerek beni gazlamaya çalışıyordu ama yemezlerdi. Canı sıkılıyorsa onu eğlendirecektim mecbur. Cevap vermeden sadece şeytani bir sırıtma eşliğinde gaza yüklenip eve olabilecek en kısa sürede yetişmiştim.

Annem yine Hataylılığını konuşturup sekiz çeşit yemek yapmıştı. Ev öyle güzel kokuyordu ki az sonra yiyeceğim azarı düşünmeden mutfağa yöneldim. Annem anında ensemde belirip "eller yıkandı mı eller?" deyince küçücük boyuyla karşımda durduğu için ciddi kalamıyordum. Kulağıma uzanan elinden kaçıp yanağına hızlı bir öpücük kondurarak "bu kokulara tepkisiz kalmak zor anacım. Ne yapayım?" dedim ve banyoya ilerledim. Zümra ise çoktan odasına kapanmıştı.

A.K.A IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin