Bölüm 8

101 7 0
                                    

"Burada olsaydın böyle bir görüşme için kıskançlık yapar mıydın baba? Sahra'ya yaptığın gibi prensesin olarak görüp huysuzluk yapar mıydın teyzemle anneme karşı? Özür dilerim bunu yapacağım için. Çok kızma olur mu?"

💫

-AZİZ KURT-

Kafeteryada oturmuş uyuşturucu ticaretinin başındaki ismi aramak adına eleme yaparken annemin "Feride teyzenlere gel. Yemeğe kalmamız için ısrar etti. Burada toplanacağız" mesajıyla ara vermiştim. Başım kazan gibiydi. Bir türlü şüpheli listesini azaltamıyordum. Binlerce dosyaya erişip yüzlerce konuşma okumuştum. Henüz listenin yarısında bile değildim.

"Hadi. Bir açık ver. Göster kendini."

Ellerim klavyede arka arkaya tuşlara basarken bir yandan da sabırsızca söyleniyordum. O sırada içeri giren kalabalık gurupla ellerim yavaşlamış, bakışlarım onlara dönmüştü. Çünkü çok aşina olduğum o gülüş sesi de kalabalığın arasındaydı. Kızlı erkekli bir grubun içinde Umay küçücük kalırken keyifli kahkahasıyla bir şeyler anlatıyordu ve herkes bir kediye bakar gibi ona bakıyordu. Bazı şeyleri çabuk atlatmış olması güzeldi.

Büyük masaya geçtiklerinde onu hala göz hapsinde tuttuğumu fark edip hızla önüme döndüm. Bütün çocukluğum, ergenliğim onlara göz kulak olmakla geçtiği için bu alışkanlığı bırakamıyordum. Herkes potansiyel tehlikeydi gözümde. Yüzlerinin düştüğü ufacık anda arkalarında belirirdim.

"Sahra için bu kadar tutucu değilsin. Zümra'da kız kardeşin olduğu için bağınız var. Umay'ın üstüne düşmen bambaşka konular" dedi içimdeki susturamadığım o ses. Kendimi etkileyemezdim. Teyzemler ve annem birlik olup bilinçaltıma kadar girmişlerdi işte. Umay'a farklı bir gözle baktığım falan yoktu. Sadece o içlerinde en belayı çeken kişiydi. En küçüğümüzdü. Sahra başına iş alsa bile ruhumuz duymazdı çünkü o kendini hep ablamız olarak gördüğünden benden yardım istemeyi eziklik olarak görürdü. Zümra ise çirkefleşir, karşısındaki kim olursa olsun haddini bildirmek için uğraşırdı.

Ama Umay... O başkaydı. Onun gözleri hep beni arardı. Hep bana güvenirdi. İşin tuhaf yönü, güçlü olmayı, cesur durmayı ondan öğrenmiştim. İki katım kadar adamlara bulaşıp bana sığındığında herkesi yıkıp geçebilecek güçteymişim gibi hissederdim. Dayak yiyeceğimi bilsem de Umay için dimdik dururdum karşılarında. Herkes cesaretimden korkardı. O zamanlar beni tek elinde çevirebilecek çocuklar bile yoluma çıkmaz, yakınlarıma bulaşmazlardı bu yüzden.

Düşüncelere dalmış sırıttığımın bile farkına varmazken masaya bırakılan bir kahve ile bakışlarımı kaldırdım. Umay ve tanımadığım bir kız tepemde dikiliyorlardı. Kız bardağı önüme doğru itip "baya hararetli bakıyordun bilgisayara. Sert bir kahve ikram etmek istedim. Umay'ın aile dostu olduğunu biliyordum. Görünce hemen tanıdım. Bade ben" diyerek elini uzatmıştı.

"Teşekkürler ama tokalaşmıyorum. Aziz bende."

Umay'a dönüp "ne ayak?" dercesine baktığımda oflayarak gözlerini devirdi. Bade ise genişleyen tebessümüyle sandalye çekip oturmuştu. Umay "Aziz yoğundur Bade. Gidelim bizimkilerin yanına. Hep beraber çıktık hem. Ayıp olur onlara" deyince içinde bulunduğumuz durumdan rahatsız olduğunu anlamıştım. Bade'nin ise umurunda değil gibiydi. Saçlarını savurup "aman canım hep gördüğümüz yüzler. Biraz farklılık olsun. Tabi sana sorun olmazsa" diyerek bana dönünce Umay'a dönmüştüm. Kesinlikle arkadaş seçimlerinde bir sıkıntı vardı.

Bade'nin arkasından kaşlarını kaldırarak bana bakarken "aslında ufaklık haklı. Biraz yoğunum. Bir kod geliştiriyorum da" dedim sert durmamak için üstün bir çaba sarf ederek. Çevresi geniş biri değildim. Kızlar konusunda ise inançlarım gereği hep mesafeli olmuştum. Sadece beraber büyüdüğüm üç kızdı samimiyetimin yüksek olduğu isimler. Bir de en yakın arkadaşım Kenan vardı ama o da üniversiteye İzmir'e gitmişti. İstanbul'a taşındığımızda tanışıp on yedi yıl arkadaşlığımızı sırtlanmıştık beraber. Şimdi yanımda olmayışı büyük eksiklikti.

A.K.A IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin