Bölüm 17

84 4 0
                                    

Elindeki silah yere düştüğünde korkuyla açılan gözleriyle bana bakan kadına doğru adımladım bu kez. Kadın dizlerinin üzerine çökerken boynundaki incecik bıçağı büyük bir tebessümle çekip kanların fışkırmasını izlerken "bu bilgi bana zaman kazandırır sevgili Emma" dedim İngilizce. Şah damarından akan kanlar tüm halıyı batırmıştı. Kadın açık kalan gözleriyle halıya uzanırken "sen" dedi sadece. Bu kez yüzüne eğilip "ben Aziz Kurt" dedim. "Babama selam söyle. Benimle gurur duysun."

Kanlar azalmış, kadının bilinci de kapanmıştı.

Ve ben... Aziz Kurt... Kanın kokusunu ilk görevimde almıştım.

Vicdan azabı hissediyor muydum? Hayır. Ellerim bile titrememişti bıçağı fırlatırken. Elimi kana bulamış olmak kötü bir his miydi? Kesinlikle değildi. Amacımın kutsallığı her duygunun üstündeydi. Böylelerinin ölmesi gerekiyordu ve bunun için ellerim titremezdi. Hissettiğim bu garip his neydi o zaman? Neden kaybeden taraf olmuşum gibi bir hissiyatla doluydum?

Gözlerim Umay'a ilişti. Kocaman açtığı gözleri ve iki eliyle sımsıkı bastırdığı ağzıyla öylece kadına bakıyordu. Gözyaşları bal rengi gözlerinden sessizce süzülürken o transa girmiş gibiydi. Gözleri asla bana değmiyordu. Ben bu savaşı kaybetmemiştim. Kaybettiğim şey karşımda duruyordu. Belki de kaybetmekten en çok korktuğum şeydi.

"Umay" dedim bir çocuğa ürkütmeden yaklaşmaya çalışır gibi. Sesimi kendim bile zor duymama rağmen o irkilerek gözlerini bana çıkarmıştı. Korktuğunda hep gözleri beni bulurdu onun. Hep benim arkama sığınırdı. Şimdi de gözleri beni bulmuştu. Çok korkuyordu. Ama ilk kez korktuğunda gözleri beni bulmasın istemiştim. Hayal kırıklığı öyle eziciydi ki dayanamıyordum.

"Umay" dedim bir kez daha titreyen sesimin aksine gülümsemeye çalıştığım bir ifadeyle. Elimi ona doğru uzattığımda birkaç adım gerileyerek masaya tutunmuştu. Kulaklıkta birden fazla ses vardı ama umurumda bile değildi şu an. Umay benden korkuyordu. Tüm korkularını geçiren adamdan korkuyordu. Bu gerçek gözlerimin önünde, hayali tokatlarla çarpıyordu yüzüme.

"Korkma ufaklık" dedim ona doğru bir adım atıp. "Sana zarar veremezler. Çıkaracağım seni buradan."

"Ölü birinden neden korkayım Aziz Kurt?" dedi bağırarak. Titreyen elleri kulaklarını kapatırken yere çökmüştü. Gözleri ölü bedende gezinirken önüne geçip cesedi kapattım ve eğildim. Öyle bir irkilmişti ki ben bile korkmuştum. Sürünerek geriye gidip "uzak dur!" dedi nefes nefese. Tüm hayatı sırtımda geçmiş olan kız ona yaklaşmamamı istiyordu. Afallamıştım. Mantıklı düşünemiyordum.

"Sana asla zarar vermem Umay" dedim yalvarırcasına. "Ne olur şimdi yapma bunu bana. Sakin kalmalıyım. Buradan bizi çıkarana kadar sende sakin kalmalısın. Konuşacağız tamam mı? Şimdi lütfen bana yardımcı ol." Öfkeyle dolan gözleri beni bulduğunda burnundan soluyarak yüzündeki peçeyi açtı ve "ne konuşacağız Aziz?" dedi tükürürcesine. "Ölen adamların yanından sakince kalkışını mı? Gözünü kırpmadan, elin bile titremeden adam öldürüşünü mü? Söyle!"

"Görev buydu!" dedim bende onun gibi yükselerek. Elimde değildi. "Buraya gelmeni ben istemedim Umay! Sen kabul ettin! Boyundan büyük işlere kalktın yine! Seferoğlu'yla benim dedikodumu yapana kadar görevin ayrıntılarını konuşsaydınız o zaman! Burada görebileceklerini anlatsaydı sana! Bu iş için eğitildim ben! Ne bekliyorsun benden? Nasıl biri olmalıyım gözlerindeki nefreti silmek için?"

Elinin tersiyle hırsla gözlerini silip ayaklandı ve üstüme yürüyüp "merhametliydin sen!" dedi işaret parmağını göğsüme bastırarak. "Merhametini almış bu iş senden!"

"Merhametim sanaydı. İyi biri olduğumu hiç söylemedim."

Düşen omuzlarım ve önüme inen bakışlarımla konuştuğumda afalladığını biliyordum. Onun tanıdığı Aziz'le diğer insanların tanıdığı Aziz aynı değildi. Herkesle uğraşmaz, herkese gülmez, herkesi korumazdım. Merhametim onaydı. Hayranlığım onaydı. İnkâr edip durduğum tüm hisler yalnızca onaydı. Herkese aynı olduğumu düşünüyorsa bu onun sorunuydu. 

A.K.A IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin