Bölüm 26

72 3 0
                                    

Karşımda ise ölümün ne olduğunu hatırlatan adam duruyordu. Yaş almıştı. Bedeni değişmişti. Saçları hala gürdü ama grileşmişlerdi. Yüzündeki keskin ifade yerli yerindeydi. Yirmi yedi yaşındaki halini tanıdığım bu adamın orta yaş halinde de en net şey gözleriydi. Güven hissi aynıydı. Kalbim sıkışıyordu. Bu kez gerçek olabilir miydi? Asil dönmüş olabilir miydi?

"Sen?" dedim kısaca. Hala onun alyansını taşıyan elim rutubetli duvardan destek almak için uzanmıştı. Kararlı adımlar bana doğru gelirken gözümün önüne vurulduğunu düşündüğüm gün gelmişti. Kollarını iki yana açıp "iyiyim" demişti o gün bana. Yere düşmeden tutmuştu kollarımdan. Sanki şimdi de "iyiyim" diyordu. "Ölmedim, buradayım" diyordu.

"Evet, ben" dedi onun yerine. Ses tonu da değişmişti ama tanırdım.

Böyle bir an yaşanır mı sorusunun ümit kırıntıları hep içimdeydi ama şimdi yaşanıyorken ne tepki vereceğimi düşünmemiştim. Ömür bir yamalı hırkaydı sırtımda. Yarım asırlık ömrüme bir bahar mevsimi gibi gelmişti o. Bir daha güneş hiç yüzünü göstermese de o baharı hep anımsamıştım. Şimdi o bahar tatlı esintileriyle karşımda duruyordu. Güneşin sıcaklığı ise güven veren gözlerdi.

"Nasıl?" dedim zor bulduğum sesimle. Büyük tepkiler verecek enerjimi kaybedeli çok oluyordu. Vurulduğunu düşündüğüm gün koşarak gelmiştim oysa bu evin bahçesine. Yüreğim bir kuş gibi çarpmıştı o zaman. Şimdi ise öyle sakindim ki sanki bu andan çok emindim.

"Özür dilerim Zühre" dedi hala dağ gibi cüssesiyle dikilen tanıdık yüz. Bir yanım uyanmayı beklerken diğer yanım hiç olmadığı kadar emindi bu anın gerçek olduğuna. Gözlerim yanmaya başlamıştı. Buradaydı işte. İnanmak neden bu kadar zor olmalıydı ki? Onsuz geçen çeyrek asır geçti gözlerimin önünden. Onu hissettiğim çok zaman olmuştu. Beraber seçtiğimiz yatağımızda onun kokusuyla uyandığım sabahlarda belli belirsiz geldiğini hatırlardım hep.

"Öldü dediler."

Bu sakinliğin sonunda ya uyanacaktım ya da kalbim dayanamayıp çatlayacaktı. Elimde değildi ki. Ortalığı ayağa kaldıracak o tez canlı kız yoktu artık. Kalbim deli gibi atıyor olsa da tek yapabildiğim sorgulamaktı. Karşımdaki tanıdıkta şaşkındı bu tavrıma. Başını usulca iki yana sallayıp bana doğru bir adım daha attı ve o olduğuna emin olduğum o hareketi yaparak kollarını iki yana açtı ve bedenini "ölmedim, iyiyim" dercesine bana gösterdi. İşte şimdi gözyaşlarım yanaklarımı ıslatabilirdi.

"Görevdi. Bitti. Dönemedim Zühre. Düzenini bozamadım. Çocukların hayatında bomba etkisi yapamazdım. Ama hep vardım. Yemin ederim vardım."

"Şimdi niye buradasın?"

Derin bir nefes alıp tamamen bana yaklaştığında istemsizce gerilemiştim. Yorgundu adımlarım. Ondan kaçıyormuşum gibi görünmek şu an önemli değildi. Kalbim göğüs kafesime sığmıyordu. Büyük tepkiler verip yüreğimi rahatlatmalıydım ama yapamıyordum.

"Herkes yolunu çizene kadar onlara destek olacağıma söz verdim. Önce Zümra'yı ziyaret ettim hastanede. Askeri doktorluğu soktum aklına. Aziz'e ulaştım sonra. Sızma becerileri görülmeyecek gibi değildi. Kayıtsız kalamazdım. Bu vatana fayda sağlayacağına şüphem yoktu. Onu yetiştirdim sonra. Bir de sen vardın işte. Gönül yaram... Beklemezsin sandım. Bekleme istedim. Evlenseydin nefes alamaz, bu dünyaya sığamazdım belki ama yüküm ağır olmazdı. Gelebildiğim her gece geldim Zühre. O genç kızın nasıl güzel anne olduğunu gördüm. Yaş aldıkça güzelleşmeni, dinginleşmeni izledim. Ayağını kaldırıp adım atacağın her an ayağını koyacağın yeri hesap edip temizlemeye çalıştım. Yoktum ama bir o kadar da vardım. Şimdi herkes yolunda ve ben son görevimi de yerine getirip çekileceğim. O yüzden sana geldim. Başka kimsem yok efulim. Senden başka kapım yok."

A.K.A IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin