Bölüm 13

104 5 0
                                    

"Zümra ile ilgili bir şey soracaktım amca. Aniden aklıma geldi. O yüzden saate bakmamışım kusura bakma. Daha fazla rahatsızlık vermeyeyim ben. Teyzeme çok selamlarını ilet. Hayırlı akşamlar."

Ve telefonu şak diye yüzüne kapatmıştım. Evet, Tuğrul Şanlı'nın yüzüne...

Annemin "oğlum ben çıkıyorum! Kardeşin gelince söyle, dolapta yemek var!" diyen sesiyle ayaklanıp, telefonu da yatağa fırlatarak odadan çıktım. Sanki telefona ne kadar uzak olursam az önce yaşananlar o kadar hayal olacaktı. Bunu bir daha yapmamalıydım. Canımı seviyordum sonuçta, değil mi? Seviyordum. En azından beni büyüten adamın elinden ecele koşmak istemediğime emindim.

Kapıda ayakkabılarını giyen annemi sıkboğaz etmek için arkasından sarılıp "nereye bu saatte anne?" dediğimde küçük bedenini kollarımdan kurtarmaya çalışırken "ay dur deli oğlan!" dedi gülerek. Ona daha sıkı sarılmıştım. Sevgimi göstermek konusunda zorlanmazdım ama sadece aileme karşıydı bu tavrım. Hatta belki de minnet duyduğum anneme karşıydı.

"Nereye dedim sultan?"

"Bir meslek lisesinde din eğitimi ile ilgili seminer vereceğim bugün. Ta babanın tim arkadaşlarından Tunç amcan vardı, sen hatırlamazsın çok. Onun çocukları öğretmen olmuşlar bu şehirde. Tunç'ta Bursa'da yaşıyormuş. Bana ulaştı. Çocuklarının birinin okulunda dini bir seminer verilecekmiş ama kıdemli biri aranıyormuş. O da beni anlatmış sağ olsun. Aradılar. Arabayı alacağım. Akşam geç gelirim. Sakın evde hır gür çıkarmayın bak. Bozuşuruz."

Gururla ama bir o kadar da durgunlukla baktım annemin yüzüne. Hem en ağır acıları yaşamış hem de en şanslı kişi olmuştu. Babamın arkadaşlarının elleri hep üzerimizdeydi. Tunç amca hayal meyal aklımdaydı ama Diyarbakır'da kaldığımız sürelerde bizi oyunlarına almak istemeyen çocukları gördüğü için hep askeriye bahçesinde bizimle top oynadığını biliyordum. Albayın, diğer askerlerin, amcamların, teyzemlerin... Bir sürü kişinin gözü hep üzerimizde olmuştu o süreçte. Hala hatır soruyor olmaları güvende hissettiriyordu. Babamın sevilen bir komutan olduğunu bilmek güzel histi.

"Tamam annecim. Gözün arkada kalmasın. Sana ergenlerle iyi vakit geçirmeler. Terletecek sorulara hazırlıklı ol diyeceğim ama eğitimcilik deneyiminle baş edecek çocuk yoktur eminim ki."

Annem yüzünü buruşturup beni taklit ederek yanaklarımı sıktığında arkasından gelen "ne bu sevgi seli şimdi? Neyi kaçırdık?" diyen sesiyle Zümra damlamıştı ortamıza. Arkasında da Sahra vardı. Zümra'yı alnından itip "kıskanma kızım. Ana-oğul vaktimizi bölüyorsun şu an. Uzaklaş" dediğimde mızmız bir çocuk gibi sesler çıkarıp anneme daha çok yapışmıştı.

"Sahra yavrum hoş geldin. Ama beni tutmayın artık. Geç kalıyorum. Yemekler dolapta, ısıtıp yiyin. Kavga dövüş istemiyorum. Gerçi Sahra size göz kulak olur. Dayak serbest, izin veriyorum."

Annem işaret parmağını Sahra'ya doğru uzattığında Sahra asker selamı vererek "anlaşıldı patron" dedi ve bize dönüp "gözüm üzerinizde, serbest atış iznim var" dedi korkutucu olduğunu düşündüğü bir sesle. Annem gittiğinde ve kızlar da içeri girdiğinde Zümra'yı kedi gibi ensesinden tutup irkilerek bana dönmesini sağladım. "Nerelerdesin sen birkaç gündür?" dediğimde yutkunması bir kuyuya taş atılmasına eşdeğerdi. Kesinlikle bir şeyler saklıyordu.

"Boş adam mıyız oğlum biz senin gibi?" dedi gergin olunca yüksek çıkan sesiyle. "Doktor olacağım her halde! Ders çalışıyorum! Bilgisayar başında geçmiyor bizim ömrümüz! İnsanla uğraşıyoruz insanla! Hey gidi hey!"

"Zümra" dedim yeme beni dercesine. "Bu ders çalışmak falan değil abisi. Var bir şey işte. Niye illa ki ben kendim bulana kadar uğraştırıyorsunuz ki? Söyle kurtul. Yorma."

A.K.A IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin