"Annecim?" dediğimde gözleri beni bulmuştu. Tebessümü yerli yerindeydi ama gözlerinde bir hüzün vardı. Zümra'da fark etmiş olacak ki hızla ayaklanıp annemin yanına oturdu ve ona sırnaşmaya başladı. "İyi misin sen?" dedim tüm ilgiyi üzerimize çekerken. Beni başıyla onaylayıp Zümra'nın başına bir öpücük kondurdu ve "çok özledim" dedi kısaca. Bu birçok şeydi. Diyarbakır'ı, eski günlerini, eski anılarını, okulunu, ilk öğrencilerini... Babamı... En çokta babamı... Evet, öyleydi. Onu özlemişti.
💫
Asil Kurt öğrendiği bilgileri istihbarat ekibiyle paylaşıp arkasındaki isimleri isterken bir yandan da oğlunu her şeyin başladığı yere gönderecek olmanın gerginliğini yaşıyordu. Bu gizli görevi bilen albay hasta yatağındaydı ama hayattaydı. Oğlu oraya gittiğinde babasını yakından tanıyanları bilmek isteyecekti. Ayrıca görev süresi bittiği için artık ailesine gizli kalması gerekmediğinden dolayı albay rahatlıkla babasını sorabilirdi Aziz'e. O kadar gizli kalmıştı ki artık açığa çıkarsa bütün ailesinin dengesini sarsacağını biliyordu. Düzene giren hayatlarını mahvetmeye hakkı yoktu.
"Yetersiz bilgi" dedi Nil elleri klavyede durmadan çalışırken. Enes'te büyük bir ciddiyetle "Tuğrul Şanlı için bireysel bir tehdit yok. Belirli bir isim de yok. Dönemin kırmızı bültenle aranan ismi ise Kızıl Şeytan dedikleri bir kadın. Bir süredir yurt dışında olduğu söyleniyordu. İsveç'te bir süre iyi korunmuş. O yüzden takip edilememiş. Sonrasında gündemden düşmüş. Aranan tehdit o olabilir başkan" diyerek açıklama yaptığında heybetli adam bu ismi gayet iyi biliyordu.
"Kızıl Şeytan" dedi fısıltıyla. Bir süre zihnindekileri ölçüp biçtikten sonra "Umay Şanlı'nın atandığı okul Zühre Kurt'un da ilk öğretmenlik deneyiminin olduğu okul. Bağlantılı her ismi istiyorum. Üstlerle bir görüşme ayarlayacağım. Devletin içinde baş gösteren tilkiler var. Bunların başını küçükken ezmek boynumuzun borcu" diyerek ekibine talimat verdi. Herkes ciddiyetle onaylarken Nil "Zühre Kurt" dedi çekingen ifadesiyle. Hepsi neyin ne olduğunu biliyordu zaten.
"Eşim" dedi Asil Kurt net bir şekilde. Yirmi beş yıldır bir an bile şüphesi olmamıştı eşi olduğuna. Zühre eşi olarak kalmayı seçmişti ve bu da Asil'in daha da vicdan azabı çekmesine sebep olmuştu. Ama gururluydu yorgun adam. Ömründen bir buçuk seneyi ayırabildiği kadının ona bu denli bağlı olması büyük gururdu onun için. O da bağlılığını yitirmemişti haliyle.
"Gelişmeleri istiyorum Alperen. Bu düzeneği kuran kimse adını istiyorum. Umay'ın kılına zarar gelmeyecek. Bugünden itibaren en çok öncelik vereceğimiz iş bu. Kolay gelsin."
Odadan çıktığında koridordakilerin saygıyla selamlamalarını kabul ederek kendi odasına ilerledi Seferoğlu. Eğer Enes'in verdiği isim bu işin başıysa kendisinin de büyük adım atması gerekecekti. Kızıl Şeytan denen kadının neler yapabildiğini gözleriyle görmüştü askerlik sürecinde. Koca bir köyü ateşe verdiğinde, kadınları terör kamplarına meze yapmaktan gram çekinmediğinde, çocuklara karşı bir gram vicdanı sızlamadığında oradaydı Asil Kurt. Önü alınamaz bir boyuttaydı vicdansızlığı. Onu bu denli özgüvenli kılan şey ise hayatta sevdiği hiçbir şeyin olmamasıydı. Sadece kendisi vardı. Kendi menfaatine geleni yapardı.
O yüzden büyük düşünmesi gerekiyordu Seferoğlu'nun. Gerekeni yapacaktı da nitekim. Odasının önünde oturan sekreterine "sana gönderdiğim maildeki numaralara mesajları gönder. Sonuna ismimi de yaz" dediğinde kız başıyla onaylayıp "emredersiniz" dedi kısaca. Bu atabileceği en büyük adımdı. Girdiği bu işte abisinden ve emir aldığı üstlerden başkasına güvenmemeyi öğrenmişti. Abisi şehit olmuştu ve üstleri de gizli görevin bitimiyle etkilerini yitirmişlerdi. Güvenebileceği adamlar gerekiyordu. Bunun için de yine en güvendiklerine gidecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A.K.A II
TeenfikceBabasızlığın yükünü doğmadan sırtına yüklenenler... Biz bundan ibaretiz. Şehit oğlu - Şehit kızı denilerek şerefle anılan ama çocuk olması yasak olanlar... Anneleri üzülmesin diye şımaramayanlar... Baba figürünü filmlerden, kitaplardan bilenler... İ...