"Hayat bir yarış" dedi profesör. "Fark edilmek istiyorsan en önde koşacaksın."
Hayat adil bir yarış mıydı peki? Hayat denen sınav herkesi aynı çizgiden mi koşturuyordu? Çocukken oyunlar oynadığımız, kendimizi kimseden üstün veya aşağıda görmediğimiz zamanlarda, kardeşimle bana söylenen sözler neden hala kulaklarımdaydı o zaman? Hiçbirini neden unutamamıştık biz? Başlangıç çizgilerimizin aynı olmayacağı yüzümüze doğru haykırılmışken en önde nasıl koşacaktık?
"Ah güzel yavrularım!" demişti anneannemin arkadaşı olan bir teyze. "Babasız büyüyecekler. Zühre kızım bu psikolojiyle nasıl bakacak bu yavrulara Sabiha Hanım? Hala kocasını bekliyor."
Annem bize çok güzel bakmıştı bakmasına da üzerimizdeki gözleri her gün, her saniye bize hissettirmemek için uğraşmıştı. Çok yorulmuştu o. Annemiz için güçlü olmamız gerektiğini öğrendiğimizde neden sekiz yaşındaydık peki biz? Marketteyken abur cubur için sızlanmaz, dışarıda bir saat fazladan oynamak için diretmezdik. Küçükken babasızlık konusunda daha agresif olan benken büyüdükçe Zümra daha duygusal olmuştu.
Ortaokulun son senesinde doğum günümüz için arkadaşlarını eve çağırdığında kızlar kendi doğum günlerinde babalarının onlara alacaklarından bahsedince evden ağlayarak kaçtığını dün gibi hatırlıyordum. Onu iki mahalle aşağıdaki bir parkta bulmuştum. O gün bana "annem hediye için ağladığımı düşünüp üzülmüş müdür?" dediğinde hala çocukluğumuzdan ziyade annemizi düşündüğümüz için bir karar almıştım.
Çocuk olmaya hakkım yoktu. Annemin ve kardeşimin bana gerçek bir erkek olarak ihtiyaçları vardı. Büyümeliydim. Onları babam gibi sevip korumalıydım. Hiç bilmediğim babam gibi...
Demir amcamdan ve Feride teyzemden dinlediğimizle tanıyorduk Asil Kurt'u. Feride teyze onunla geçen çocukluğunu dolu gözlerle ama gülerek anlatırken Demir amca komutanlığından, gözü kara oluşundan ve istikrarından bahsederdi. Harp Okuluna başvurmam gerektiğini, babama çok benzediğimi ve bu işlerin altından kalkabileceğimi söylediğinde ise Feride teyze annemi göstererek onu susturmuştu. Tuğrul amcam da her seferinde "adını aldığın amcan vatanına delice sevdalıydı oğlum. Babanla çok benzerlerdi zaten bu konuda. Adını taşıyorsan yaşantına dikkat et" diyerek beni uyarırdı. Dikkat ediyordum. Hayat benden babamı alıp uğruna yaşayacak bir olgu vermişti.
Yazılım mühendisliği üçüncü sınıf öğrencisi olmuştum. Kodlama konusunda bir hayli becerim olduğunu liseden beri biliyordum. Daha zıpır olduğum dönemlerde bazı küçük işletmelerin şirket dosyalarının açıklarını bulup sızardım ve bunu sadece yapabildiğimi görmek için yapardım. Herhangi bir usulsüzlük yapmışlığım yoktu. Dosyalarla uğraşmaz, banka hesaplarını kurcalamazdım. Tek istediğim ne kadar korunaklı olsa da ona erişebileceğimi göstermekti.
Bunu kendi halinde bir genç olarak yaptığımı sansam da birinci sınıfın sonunda bana ulaşan bir numara ile tüm hayatım değişmişti. Askerlik her zaman gönlümde bir yara olacaktı çünkü annemi üzmemek için yaşayan bir çocuktum. Babamın gerçek bir mezarı bile yoktu. Henüz yirmi dört yaşında, gencecik bir gelinken yapayalnız kalmıştı annem. Beş yaşımıza kadar da Diyarbakır'da yaşadığımızı hatırlıyordum. Ama o zamanlar annemin hala bir ümitle babamı beklediğini bilmiyordum. Psikolojisi o haldeyken de askerlik düşünemezdim. Ama bu numara bana bir amaç vermişti. Uğruna ömrümü feda edebileceğim bu vatan için gayret gösterme amacı vermişti.
"Sana atacağım adrese gel Aziz Kurt. Konuşacaklarımız var aslan parçası."
Kim olduğunu, ne için çağırdığını, ne konuşacağımızı sorduğum tüm mesajlarım cevapsız kalmıştı. Korku duygusu babasız çocuklara uğrayan bir özellik değildi. Din kültürü öğretmeni bir anneyle büyüyünce korkunun sadece Allah için olanının makbul olduğunu öğreniyordunuz. Amerika'nın gözümüze soktuğu soytarı kahramanlarla değil, Allah'ın Aslanı olan Hz. Hamza ile büyütmüştü bizi annem. Her konuda kılıcımız onunki gibi keskin olacaktı. Korku yalnızca Allah içindi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
A.K.A II
Fiksi RemajaBabasızlığın yükünü doğmadan sırtına yüklenenler... Biz bundan ibaretiz. Şehit oğlu - Şehit kızı denilerek şerefle anılan ama çocuk olması yasak olanlar... Anneleri üzülmesin diye şımaramayanlar... Baba figürünü filmlerden, kitaplardan bilenler... İ...