Bölüm 29

52 1 0
                                    

"Umay?" dediğimde sesim bir hayli kısıktı. Sanki tüm gücüm bir anda yok olmuştu. Yüreğim patlayacak gibi hissediyordum. Hem her yeri yakacak bir enerji vardı içimde, hem de öylece yığılıp kalacak kadar kanım çekilmişti. Ağzı bağlı olduğu için konuşamasa da gözlerindeki korku görülmeyecek gibi değildi. Yüzünde morluklar vardı. Gözyaşları sürekli akıyordu ve başörtüsü yoktu. Saçları dağılmıştı. İpeksi, bal rengi saçları... Dokunmaya kıyamadığım saçları darmadağınıktı.

"Ne zaman ortalığı dağıtıp pazarlık yapma evresine geçersin çocuk? Fazla vaktim yok. Oradaki köpekleriniz de yerimi tespit etmeye çalışıyordur zaten şimdi. Boşuna uğraşmayın. Beni bulamayacağınız bir yerdeyim. Ayrıca beni şaşırttın Aziz Kurt. Hemen eve koşarsın sanmıştım ama sen öylece asalak gibi oturup geri sayımı izlemeyi tercih ettin. İşimi kolaylaştırdın, sağ ol."

Ben hala Umay'ın gözlerine kilitlenmişken Tunç amcam "Ne istiyorsun söyle? Bu kadar oyuna girdiğine göre beklentilerin var. Yoksa çoktan öldürürdün Umay'ı. Sadede gel" dedi gerginliğini belli etmemeye çalışarak. Çirkin kahkahası kulaklarımı doldurduğunda gözyaşları süzülen ufaklıktan bakışlarımı çekip öfkeyle kadına döndüm.

"Ona ne yaptıysan sana aynılarını yaşatacağım. Ona zarar verdiysen, ona dokunduysan seni diri diri yakarım, duydun mu beni? O zaman kimin şeytan olduğunu görürsün işte."

Kadın daha da keyiflenirken "öncelikle bir teşekkürü hak ettim bence" dedi Umay'a doğru ilerlerken. İçim içime sığmıyordu. Ekrandan girebilsem şu saniye keserdim nefesini şeytan kadının. Umay'ın boncuk gözleri korkuyla açılıp başı hızla iki yana sallanırken onu bu denli korkuttuğu için deli gibi öfkeyle dolmuştum. "Ona dokunursan seni gebertirim! Seni yemin olsun gebertirim! Bir tel saçı yere düşsün kafanda saç bırakmam ulan! Duydun mu?" diye ekrana yürüdüğümde Tolga tutmuştu beni.

"Teşekkürü hak ettim çünkü o çok güvendiğiniz lojmana elimi kolumu sallayarak girdim. Karın gözü kapalı güvendi bana. Benimle birlikte diyerek kimlik kontrolünü engelledi. Ona da teşekkür etmek lazım tabi. Siz orada geri sayım izlerken ben kuş kadar hafif karını rahatlıkla etkisiz hale getirip dışarı çıkardım. Seninle tehdit ettim onu. Kafana bir silah dayalı zannetti kızcağız. Senin için öne attı kendini. Oysa gerçekten kim olduğunu bilse kılını kıpırdatmazdı eminim ki."

 Umay'ın saçlarından tutarak yüzünü ekrana kaldırdığında öfkeyle ekrana ilerledim. Ne yapacağını bilememek, elinin kolunun bağlı olması çok berbat bir histi. Tunç amca tüm ciddiyetiyle "sınırlarımızda olduğun müddetçe bir fare gibi yaşayacaksın. Ya Umay'ı bırakır cezana ceza eklemezsin ya da sonuçlarına katlanırsın. Bizimle oynama" dediğinde kadın Umay'ın saçlarını öne savurdu. Acıyla inleyen ufaklığı izlemek azap gibiydi.

"Türk askeri egosu hiç şaşırtmıyor. Her yere yetişemezsin komutan. Hele sizden hiçbir halt olmaz. Yalan üzerine kurulu bir sisteminiz var. Aziz eski albayınızla neden görüşemedi bir türlü? Sürekli iş çıkarıyorsun ona. Çünkü görüşürse öğreneceklerinden sonra size köpeklik yapmayı bırakır. Ya da sen Aziz Kurt... Bu kıza yalan üzerine bir evlilik yaptığınızı ne zaman söyleyeceksin?"

"Kes artık sesini! Ben bu kadının dediklerine inanmıyorum Aziz! Sadece sana inanırım!"

Umay'ın bağırmasıyla birlikte kadın gülmeyi kesip öfkeyle soluyarak önüne gitti ve Umay'a içimi titreten bir tokat attı. Bir volkan gibi doluydum. İçim içime sığmıyordu. Sarılırken incitmekten korktuğum kızın al yanaklarına çekinmeden tokat atabiliyordu.

"Ulan seni gebertirim! Seni bulur gebertirim! Şerefsiz!"

Ekrana yapışmış bir vaziyette kızıl şeytanı tehdit ederken arkasında kalan Umay sessiz gözyaşları dökmeye devam ediyordu. Şeytan ise delirmiş gibi bir keyifle gülerek "doğrular neden zorunuza gidiyor? Bu kız doğruları hak etmiyor mu Aziz Kurt? Biraz da bunları konuşalım" dedi. Neyi amaçlıyordu tam olarak? Albay meselesi kafamı karıştırsa da bir çapulcunun lafıyla şüpheye düşemezdim. Ayrıca şu an en kıymetlim ellerinde acı çekiyordu.

A.K.A IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin