Bölüm 11

96 8 0
                                    

-AZİZ KURT-

Seferoğlu'nun acil aramasıyla birlikte attığı konuma gittiğimde bir süre beni işlerden uzak tutacağını düşündüğüm için şaşkındım. Uyuşturucu tacirlerinin inlerine girmemize çok az kalmışken işten uzaklaştırılmak istemiyordum zaten ama yine de beklediğim bir arama değildi. Bana verilen tabancayı saklamak yeterince zordu zaten. Annem sürekli kirli çamaşır almak için odama geldiğinden bir hayli geriliyordum bu konuda. O yüzden yine babama sığınarak arabasına saklamayı uygun görmüştüm. Şoför koltuğunun altına bir bölme yaptırmıştım bunun için.

"Benden istediğiniz şeyi tam olarak anlayamadım" dedim karşımda oturan heybetli adama. Bir zümreden bahsetmişti. Ülkenin önde gelen sosyetelerinin diğer ülkelerin varlıklı ailelerine karşı gösterdikleri sevgi ve saygı içerikli bir toplanma yeriydi dediğine göre. Görünen yüzüne bakılacak olursa iş konuşulan bir ortam olsa da arka taraf karanlıktı. Seferoğlu ve ekip bunun arkasında uyuşturucu giriş çıkışıyla bir bağlantısı olduğunu düşünüyorlardı ama kanıt yoktu.

"O yalıya gidip neler döndüğünü öğrenmen için bir kimlik oluşturduk. Anka ekibi işin sosyal boyutuna sızmaya çalışırken sen bir adım öteye geçip içlerinde olacaksın. Üzerinde ses kayıt cihazları olacak. Dubai'den bir ailenin yerine bulunacaksın orada. İki senedir yaptığımız çalışmalarda gördük ki en çok hâkim olduğun diller İngilizce ve Arapça oldu. İngilizce ile oraya gitmen riskli olur. Seni Arapça ile listeye sokacağım. Araştırdığın kişilerin listesini bırak ve ikinci emrimi bekle."

Beni neden ortaya attığını anlamıyordum. Ülkenin bütün kirli işlerini bulmakla görevli bir ekibe kabul edilmem bile sindirebildiğim bir durum değilken o bana güvenip ajanlık kısmını da bana bırakıyordu. Ekiptekilerin benden çok haz etmemelerini yadırgamıyordum bu yüzden. Alperen abi yedi yıldır Seferoğlu'yla çalışmasına rağmen bilgisayar başından ileri gidememişti. Bende ne gördüğünü merak etmemek elimde değildi. Ama yine de sorgulamadan başımla onaylayıp dosyayı önüne bıraktım.

Öylece dikilmeye devam ederken "haddime değil ama" dedim ve bana bakan keskin gözlere çevirdim bakışlarımı. "Bana neden bu kadar güveniyorsunuz?" Seferoğlu sanki iltifat etmişim gibi bir ifadeyle gülümsediğinde çevresi kırışan gözlerinin içi parlamıştı. "Bak evlat" dedi her zamanki babacan tavrıyla. "Ben ekibimdeki herkese güvenirim. Ama aynı zamanda da hayatta kimseye güvenmem. Güven kazanılır. Ama herkese her alanda güvenmezsin. Çevremdeki insanların sınırlarını önden görürüm. Senin kapasiteni biliyorum. Bunlar senin için büyük işler değiller. Eğer kendine inanmıyorsan şimdi dosyanı al ve bilgisayarına dön. Cesur adamlarla çalışırım, çocuk avutacak yerde değiliz." İnsanı yüreklendirmeyi biliyordu.

"İnanıyorum" dedim omuzlarımı dikleştirerek. "İşin göbeğinde olmak istiyorum. Bunu ben yapacağım. Elime yüzüme bulaştırmayacağımdan emin olabilirsiniz. Ne istiyorsanız onu söyleyin."

Ciddi ifadesiyle beni onaylayıp "işte böyle olacaksın" dedi. "Sana yer, zaman ve mekânla ilgili bilgi ulaşacak. Ne giyeceğin, kiminle gideceğin, hangi iş hakkında konuşacağın söylenecek. Sen şimdilik okul hayatına dikkat çekmeden devam etmelisin. Bu süreçte adam ayıklaman gerekmiyor. Bu dosyayla Alperen ilgilenecek. Ayrıca şu kartı da yanında taşı."

Masada öne doğru ittiği parlak, siyah karta baktım. Üzerinde hiçbir yazı yoktu. Metal bir karttı ve altın yaldızlı bir işleme vardı. İşleme Anka kuşunun etrafını saran bir ateş çemberiydi. Ben kartı incelerken "sadece devlet adına çalıştığını belirten bir kart o elindeki. Adın sanın yazmaz. Bu kart sendeyse emniyet güçleri de, TSK'da, devlet kurumları da işlerini kolaylaştırır. Bu kartı sadece devlet bilir. Bir de onun adına çalışanlar. Bunu kullanmaktan çekinmene gerek yok. Kimse senin hacker olduğunu bilmez. Ama önemli biri olduğunu bilirler. Bu da bize yeter" diyerek açıklama yapıyordu.

A.K.A IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin