Herkesin gözünde gerçek bir abiydim anlaşılan. Bunu nasıl yenebileceğimi bile bilmeden Umay'la konuşabilmek için çırpınıyordum hala. Beni bu işle kabul etsin istiyordum ama çok daha temel sorunlarımızın olduğunu yeni görebilmiştim. Ben bunu Tuğrul amcama nasıl açıklayacaktım? Yanında ben varım diye güvenip gönderdiği biricik kızını sevdiğimi nasıl söyleyecektim? Sağlam bir dayağa hazır olmam gerekiyordu ama öncesinde Umay'la konuşmalıydım.
Binadan çıktığımızda arabaya doğru ilerlerken Sahra birden Zümra'yı kolundan çekip "sen benimle geliyorsun" deyince çatılan kaşlarımla onlara döndüm. Umay'da daha çok panik olmuş gibiydi. Zümra anlam veremeyen ifadesiyle "topluca gidelim işte. Ne gerek var iki arabayla trafiğe çıkmaya?" deyince Sahra bana göz kırpıp "eğlenceli olur işte. İkizini ağlatırım belki çevre yolunda. Bana meydan okuyup duruyor şoförlük konusunda. İkiye iki gidersek ikimizin de motivasyonu olur hem. Şimdi sen ikizinle gitsen onu yüreklendiremezsin de kan bağınız olduğu için. O yüzden bu bölünme daha iyi" dedi ve şeytani bir gülüşle hepimizi süzdü.
Amacı bizi yalnız bırakmaktı. Buna gerek yoktu ama ne kadar erken konuşursak o kadar içim rahatlayacağından sesimi çıkarmamıştım. Umay ise panikle "arabayla oyun mu olur Sahra abla ya? Gidelim işte hep beraber. Ne gerek var?" diyerek yükselmişti. Hızdan da korkardı ama şu an en büyük korkusu benimle yalnız kalmaktı. Zümra olaylara en uzak isim olarak omuz silkip "zaten uzun süredir aranız kötüydü sizin. Belki sorunlarınızı çözersiniz. Hatta çözseniz iyi olur çünkü dörtlü buluşmalarımız hep baltalandı ikiniz yüzünden. Size tahammülüm yok" diyerek Sahra'nın arabasına geçti.
Sahra'da asker selamıyla arabaya geçtiğinde Umay'a çevirdim merhamet dolu bakışlarımı. Artık öfkeli veya ürkek değildi. Boyundan büyük itiraflarından sonra utanıyordu. Sağ tarafın kapısını açıp geçmesi için yol verdiğimde birkaç saniyeliğine gözleri Sahra'nın arabasına değmişti ama sonunda pes edip derin bir nefes vererek arabaya bindi. Kapısını kapatıp şoför koltuğuna geçtim ve sanki evdeki konuşmalar yaşanmamış gibi "Zümra'ya mesaj atar mısın?" dedim yumuşak bir sesle. "Beni takip etsinler. Sahile ineceğim."
Bir süre dönüp bana baksa da gözlerimi yoldan çekmediğim için bir şey demeden telefonunu çıkarmıştı. Bağlantı sistemi bozulduğu için kabloyla telefon bağlayabildiğimiz arabanın kablosunu Umay'a uzattım bu kez. Yüzüme yerleştirdiğim samimi gülümseme ile yola dönüp "ben şarkı açınca söyleniyorsun sen kamyoncu amca mısın diye. Sen aç" dediğimde bu kez sessiz kalmamıştı.
"Böyle mi yapacağız yani?" dedi kısık sesle. İfademi bozmadan "istemiyorsan radyo açayım" dediğimde ise artık tahammül edemiyormuş gibi yükselerek "yapma Aziz" dedi. "Gözümü açtığımdan beri gördüğüm en net yüze az önce tüm anılarımızı silebilecek itiraflarda bulundum. Olmamış gibi mi davranacaksın? Bu oyunu devam ettiremem, üzgünüm."
Derin bir nefes alıp "bana nefretle baksan bile tüm o anılarımızın geçtiği seneleri silemezsin Umay. Gücün yetmez buna. İzin vermem. Anlık bir cesaretle itiraf ettiğin hislerin gözümü korkutmuyor. Konuşmama izin ver. Kendini açıklayıp beni büyük bir kara delikle baş başa bırakırsan yüreğimdeki ağırlık büyür sadece. Bir şeyi çözemeyiz" dedim ürkütmemeye çalışır gibi temkinli bir sesle.
"Çözülecek ne kaldı Allah aşkına?" dedi gözlerini cama çevirip. "Bir senedir irkilerek uyandığım uykularımda hep senin yüzün vardı Aziz. Hep sana gelirdim ben korktuğumda. Şimdi korktuğum şey sensin. Tüm bunlar yetmezmiş gibi sana hislerimi döktüm az önce. Ama bu hislerin kalbimde ağırlık yapmaması gerekiyor artık. Çünkü yanlış. Çünkü olmaz. Sen bu işlere koşmaya devam edeceksin ve bende seninle tozpembe hayaller kurmaya devam edeceğim. Bu döngü kırılmalı."
Şimdi korktuğum şey sensin...
Bu çok ağırdı. Kaldıramayacağım kadar ağırdı hem de. Yutkunmak ilk kez bu denli zor gelmişti. Direksiyonu daha çok sıkan elim titremeye başladığında ona bakmadan "ya bende seninle aynı hayalleri kuruyorsam?" dedim bir robot gibi. İşte bu camdaki bakışlarının bana dönmesine yetmişti. Sessiz gözyaşlarının arasından bana bakan bir çift şaşkın göze döndüm kısa bir an. Başını iki yana sallarken "bunu söyleme" dedi yalvarırcasına. İşleri onun için zorlaştırdığımın farkındaydım ama elimde değildi. Bilmeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A.K.A II
Novela JuvenilBabasızlığın yükünü doğmadan sırtına yüklenenler... Biz bundan ibaretiz. Şehit oğlu - Şehit kızı denilerek şerefle anılan ama çocuk olması yasak olanlar... Anneleri üzülmesin diye şımaramayanlar... Baba figürünü filmlerden, kitaplardan bilenler... İ...