Bölüm 24

104 2 0
                                        

Göğsümde yorgun gözyaşları süzülürken "Asil'in yazısı" diyordu kısık sesle. Teyzem onu kollarımdan alırken omuzlarımdaki ağırlıkla düşürdüm bakışlarımı. Annemi seccade başında ya da gece kimsenin görmediğini düşündüğü anlarda ağlarken görmüştüm ama bu bambaşka bir görüntüydü. Çaresizce ikna etmeye çalışması ruhumu parçalıyordu. Onu öyle görüp avutacak tek bir cümlemin bile olmaması nefesimi kesiyordu. Burası annemin bastırdığı duygularını açığa çıkarıyordu.

"Oğlum" dedi amcam bir eliyle omzumu sıkarak. "Sıkma sen canını. Yıllar sonra geliyor buraya. Onun için de kolay değil." Bunu zaten biliyordum. Aklımı kurcalayan şey yazıydı. Annemin ısrarla babamın yazısı olduğunu söylemesi sebepsiz bir heyecan doğurmuştu içimde. Bunu dizginlemeli ve aklı başında hareket etmeliydim ama elimde değildi.

"Onu ilk kez böyle görüyorum amca" dedim kısık sesle. "O hep bizim babasızlığımıza söylenmelerimizi susturdu yıllarca. Zümra babam nerede diye ağlarken, ben ne zaman gelecek diye öfkelenirken hep annem mantıklı konuşmalar yaptı bize. Şimdi o bir yazıya tutunmuş hevesle inanmamızı beklerken... Verecek tek bir cevabım yoktu amca. Aciz hissettim. Onu böyle görmemiştim."

Amcam bana sarılırken Umay'da duvara sinmiş, dolu gözlerle burnunu çekerek bizi izliyordu. Anın etkisi yarım saat kadar sürerken teyzemin salona gelip "uyudu ama uyuyana kadar Asil'in yazısı diye sayıkladı. Biraz dinlense iyi olur. Biz burada çok duramayız Zühre bu haldeyken. Hatta bugün dinlenip yarın yola çıksak iyi olur. Öyle şehri falan gezmeye kalkmayalım. İyi bir fikir değildi" demesiyle amcam "Tunç çağırdı yarın için. Uzun zaman oldu görüşmeyeli. Görmeden dönersek ayıp olur" diyerek konuyu annemden çekmişti. Zaten bu muhabbetlerin üstüne hemen dönerlerse aklım annemde kalırdı. Biraz iyi olduğunu görmem gerekiyordu.

"Tunç amca ne iş yapıyor burada hala?"

Böylece konu tamamen eskilere dönerken stresli saatler biraz da olsa geride kalmıştı. Nihayet herkes uyumaya karar verince yatak odasına geçip açtığım valizden kıyafet almaya karar vermiştim ki utangaç bir şekilde içeri giren Umay'la kafam kapıya döndü. Ne olursa olsun ona hep gülümseyeceğime dair kendime söz verdiğim için büyük bir tebessümle baktım şaşkın yüzüne.

"Uykun mu geldi ufaklık?"

"Karına da ufaklık demezsin ama yani Aziz Kurt! Ne zaman kurtulacağım bu sıfattan ben?"

"Sen hep benim ufaklığım olacaksın Umay Kurt. Ayrıca söylemeden geçemeyeceğim, bu soyad sana çok yakıştı. Güzel isminin buna ihtiyacı varmış resmen."

Yanına yaklaştığımda gözlerini devirerek sabır çekmekle meşgul olan karıma kollarımı dolayıp alnından öptüm. Öyle şaşırmıştı ki bir an bende yanlış bir şey yaptığım hissiyatına kapılıp geri çekilmiştim. Boncuk gözleriyle bana bakarken "Aziz!" dedi öfkeli bir fısıltıyla. "Babamlar evde!" Bu saçma savunması karşısında bir an afallasam da henüz bir gün önce evlenip yine aile evlerine dağıldığımız aklıma gelince kendime geldim.

Evlilik konusu öyle hızlı gelişmişti ki ona hala temas etmemem gerektiğini düşündüğüne emindim. O şaşkın halini görmek keyif verdiği için birden belinden kavrayıp havaya kaldırarak yanaklarını öptüm ve "oh!" dedim keyifle. Öyle şaşkındı ki tiz çığlığı ile elleriyle ağzını kapatması gerekmişti. Göğsüme minik elleriyle vurup "ya çocuk!" dedi sahte bir öfkeyle.

"Biz evlendik Umay. Günaydın" dedim elimi yüzüne doğru sallayarak. Bu kez bakışlarını yere indirip parmaklarıyla oynayarak "bende onunla ilgili bir şey demeye gelmiştim. Akıl mı bırakıyorsun adamda! Bir rahat dur da iki kelime edelim be adam!" dedi ve kaşlarını çattı. Bu tavrı biliyordum. Küçükken de yapma dediğim bir şeyi yaptığında bu şekilde parmaklarıyla oynar, bakışlarını kaçırır ve bana anlatmaya gelirdi. O yüzden çatılan kaşlarımla "ne yaptın yine?" dedim çocukluğumuzdaki gibi.

A.K.A IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin