"Hislerin tüm bu riskleri almaya değmez mi sanıyorsun? Sen baban gibi bir adam değilsin."
Acımasız bir düşünceydi. Net olamıyordum evet. Ama sebeplerim gayet geçerliydi. Ayrıca peşimde adamlar gezerken birilerinin zorla aklıma sokmaya çalıştığı hisleri düşünmem ne kadar mantıklıydı? Bu fikre tutunup düşünmeyi keserek adımlarımı beklendiğim odaya çevirdim. Giriş kat, sol lobiden geçince sağda kalan en son oda. Dikkatlerden uzak bir toplantı odasıydı.
İçeri girdiğimde Alperen abi dâhil altı kişinin de ayaklandıklarını görünce birkaç saniye kapıda kalıp anlamsız bakışlarla onları süzmüştüm. Seferoğlu girdiğinde ayaklanıp selam verirlerdi ama Seferoğlu zaten masa başında oturuyordu. Kaşlarım çatılırken baş selamı verip masaya ilerlediğimde hepsi baş selamıma karşılık verip oturmamı beklediler. Çömezliğin bitmesi böyle bir şey miydi yani? Hiç sanmıyordum çünkü kimse Nil'e veya Doğan'a karşı saygıyla ayaklanmazlardı. Alperen abiye bile yaşından ve deneyiminden dolayı saygı duyuyorlardı. Rütbe burada geçerli olan bir durum değildi anlayacağınız. Seferoğlu dışındaki herkes ekipti.
Masanın diğer ucuna oturduğumda ise aynı anda oturmuşlardı yerlerine. Kafam karışıyordu. Sessizlik can sıkıcı olmaya başlarken "takip eden adam değil kadındı. Yüzünde maske vardı ama açık tenli, biçimli, kumral kaşlara sahip biriydi. Gözleri de nadir görülen bir elektrik mavisiydi. Genç olduğuna da eminim. Fazla telaşlı ve acemiydi" dedim hepsine göz gezdirerek. Seferoğlu diğerlerinin yüzlerini inceledikten sonra bakışlarını bana çevirip "bu hamle o örgütün sonunu getirecek" dedi net bir ifadeyle. Kendinden fazla emin duruyordu.
"Yalıdaki organizasyonun haberini aldığımızdan beri bu dördüncü takipti. Demek ki doğru ata oynuyoruz. Orada herhangi bir sızıntı olmaması için bizi ve bize çalışanları göz hapsinde tutup tanımak istiyorlar. Seni de yeni yetme görüp en acemi adamlarını peşine taktılar. Asil Kurt'un oğlu olduğunu bilmiyorlar. Neler yapabileceğinden haberleri bile yok. Ama yine de artık dikkatli olman gerekecek. Sona yaklaştık. Arabanı değiştireceğim. Kimliğini açık edecek yerlerden uzak duracaksın. Tehlike anında acil arama yapmaktan çekinmeyeceksin. Özellikle evdeyken bir durum olursa kahramanlık yapmanı yasaklıyorum Aziz. İlk ben bileceğim."
Bana bu denli güveniyor olması sandalyedeki duruşumu bile değiştirirken başımla onaylayıp "emredersin başkan" dedim. Seferoğlu birden ayaklanıp Nil'e dönerek "o üstün yeteneklerini bugün de kullanıp o kızı bana bul Nil. Bu bir rica değil" dedi ve işaret parmağını ona doğru salladı. Nil ise büyük bir tebessümle ayaklanıp "bu benim için çerez başkan. Ayrıca bugün ilk kez bizimle oturup konuştun. Artık ölsem de gözüm açık gitmez" dedi ve çıkışa yöneldi.
Başkanın gerildiğini gördüğümde diğerleri de kendi aralarında bakışınca çekinmeden araya girip "neyi kaçırdım tam olarak?" dedim yaşı bana en yakın olan Doğan'a bakarak. O ise Alperen abiye bakıp sorumluluğu ona atmıştı. Böyle kulaktan kulağa oynar gibi bakıştıklarında Seferoğlu "altın gününün sırası mı Aziz? Organizasyon gününe kadar ortalıkta görünme. Funda sana bir araç verecek. Emektar burada kalacak. İtiraz istemiyorum" dedi ve çıktı. Emektar... Babamın arabası hakkında böyle konuşması tüylerimi ürpertse de çıktığı için sorgulayamamıştım.
"Funda'ya araçla ilgilenmesini söyleyeceğim" dedi Alperen abi ciddiyetle baş selamı verirken. Bu saygılı hallerinden ziyade beni çömez olarak görüp iş vermekten kaçındığı hallerine alışık olduğum için "gerek yok abi. Hallederim" desem de bir asker gibi önümde dikilip "onur duyarım" dedi ciddiyetle. İşte bu kafamın çorba olması için yeterliydi. Doğan'da hayran bakışlarını üstümden çekmeden hafifçe baş selamı verip "operasyon için ne gerekiyorsa emrinde olacağız" dedi ve çıktı. Emrimde olmak... Tuhaflardı. Hem de çok tuhaflardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A.K.A II
JugendliteraturBabasızlığın yükünü doğmadan sırtına yüklenenler... Biz bundan ibaretiz. Şehit oğlu - Şehit kızı denilerek şerefle anılan ama çocuk olması yasak olanlar... Anneleri üzülmesin diye şımaramayanlar... Baba figürünü filmlerden, kitaplardan bilenler... İ...