Ömer: Yavrum naber?
Çağdaş: Ben yazacaktım da telefonun güvende mi bilemedim
Ömer: Bakmaz kimse telefonuma. Sadece sana açık olur o telefon
Çağdaş: Hıımm iyiymiş. Şanslıyım yani
Çağdaş: Ee doydu mu karnın
Ömer: yemek açısından evet de aklım başka bir şeyle dolu ona asla doymam
Çağdaş: Annenin yanında mı yazıyorsun 😮
Ömer: Odamda azıyorum :) . Yattı herkes
Çağdaş: 22.30'da mı
Ömer: Öyle bu evin düzeni
Çağdaş: Azdığın kısma dönelim miii?
Ömer: hep ordayız yavrum. Çok güzeldi özlemişin tadını dudaklarının
Çağdaş: Seks perhizine girme fikri sana aitti sürün daha
Ömer: Şimdi süründürme vakti mi eyvah eyvah
Çağdaş: Bilmem uslu olursan yardımcı olurum
Ömer: Bi el atar mısın sevgilim be
Çağdaş: Sen el at bence kendine
Çağdaş:
Ömer: siktiiirrrÖmer: Ulan kafama sıçayım
Ömer: sevgilim bu kadar mı foto? aşağısı yok mu mesela
Ömer: Anlık mı bu? böyle misin şimdi
Çağdaş: Ömer ahahaaha sakin ol. evet böyleyim ama giyineceğim üşürüm falan di mi?
Ömer: yok yok üşümezsin sıcacık yaptım ya evi ben. Kombini tamir ettim yani battaniye altına gir istersen ama giyinme bence yani kapıya böyle çıkma battaniyeyle çık
Çağdaş: aşkım güzelim delirdin iyice
Ömer: öpmicektim bugün işte ya. bugün öpünce gitti kafa
Ömer: Geleyim mi ben Çağdaş
Çağdaş: Nee
Ömer: işim vardı erken çıktım evden derim. Hadi yavrum alır mısın beni içeri gelsem
Çağdaş: Bilmem ki
Ömer: geleyim bence
Çağdaş: gel hadi ulan bi fotoğraflık işin varmış. evdeyken canım çıktı tık yoktu
Ömer: bekle beni yatağımı özledim uyuyamam burda
Ömer kıvrılmış dudaklarıyla aceleyle kalktı yataktan giyinmek üzere. Kendini tutmasının bir patlama noktası olacaktı elbette. Günlerdir kendine dokunmuyordu Çağdaşın bütün kışkırtmalarına rağmen duvar oluyordu adeta; ama doğal sınırına ulaşmıştı artık.
Saatlerdir oğlanın dudaklarını,kokusunu, kasıklarına sürtünüşünü geçiriyordu aklından. Ailecek sofraya otururken aklından geçenlerin uygunsuzluğuyla ecel terleri dökmüştü.
Zihnindeki barikatı kaldırdıktan sonra bedeni öyle bir atağa geçmişti ki kendine engel olamıyordu. Çağdaşa kavuşma ve bedeniyle bütünleşme, çocuğu sabahlara kadar mutlu etme arzusu onu bu saatte evinden hırsız gibi ses yapmadan çıkartıyordu işte şimdi.
Yarınki muhtemel iş kıyafetleri olan gömleğini, v yaka kazağı ve koyu renk pantolonunu üzerine geçirdi.Ayakkabılıktaki ayakkabılarını dışarıda giymek için eline aldı ve kapıyı yavaşca çekti.
Evin bahçe kapısına geldiğinde havanın soğukluğuyla ürperdi. Boş sokakta adımlamaya başlarken tanıdık bir sesten duydu ismini.
"Ömer?"
"Hayır burda değilsin amına koyayım ya kabus bu" düşüncesi geçti aklından ama biliyordu işte kim olduğunu.
Arkasını döndü yavaşca, sokak lambasının altında park edilmiş beyaz lüks araçtan inen siyah bereli ve aynı renk şişme montlu ince uzun adam ellerini cebine sokmuş rahatça karşısında dikiliyordu.
"Ne işin var burda senin?" dedi şaşkınlıktan büyüyen gözlerle.
Aylar olmuştu gittiğinden beri, yıllar olmak üzereydi neden bu geceydi karşısına çıkışı? Neden tam mutlu olmuşken yürüyeceği güzel bir yolu varken geçmişinin hayaleti karşısına çıkıyordu. Bu bir sınav değildi, ki sınav da olsa Cihat caydırıcı bir şık bile değildi Ömer için.
"Sonunda evine geldin" dedi Cihat
"Soruma cevap ver ne yapıyosun burda?" Öfkelenmeden edemedi Ömer. Olumlu hisler özlemler biterdi normaldi ;ama karşısında durma cürreti hatta bu özgüveni tiksindirmişti adamı.
Hesaplaşmak isterdi belki önceden olsa. Nedenlerini dinlemek isterdi, bir şeyler içinde kalmasın isterdi, ama burda bu adamın karşısında hissiz bile olsa durdukça sevdiğine yanlış yapıyormuş gibi geliyordu.
Dinlenme hakkını bile kaybetmişti Cihat. İdam mahkumlarının bile bir savunma imkanı olmuştu zamanında; ama Cihatın yoktu artık. Sadece burdan uzaklaşmalı ve hayatına devam etmeliydi, zor bir şey istemiyordu Ömer ondan.
"Seni görmeye geldim tahmin ettiğin üzere. Kaç gecedir buralardayım. Bu gece araban galerinin önünde değildi şansımı denedim. Sonra pencereni izledim. Gece lambanı yakarsın hep. Halimden memnundum aslında ama şanslıyım ki dışarı çıktın işte"
"Senin şansını sikeyim ya önce kendi şansımı sikeyim zaten" dedi sesinin yükselmesine engel olamadan.
"Kızgınsın diye böyle konuşuyorsun kusura bakmam ben" dedi tebessüm ederek. "Konuşamaz mıyız? Benim arabama gelsen biraz, olmaz mı?"
"Cansunun arabasına yani" diye güldü sinirle, tiksintiyle bakıyordu Cihat'a. "Ne konuşcaz oğlum içtin mi delirdin mi canına mı susadın?"
"Hadi Ömer lütfen.Gerçi benim bi korkum yok duysunlar diyosan burda konuşalım"
"İşim var Cihat gitmem lazım. Sen ve korkusuzluk ha? Güldürdün beni ama"
"Biri mi bekliyo? Ya da dükkana gidiyosan orda konuşalım eskisi gibi."
"Eskisi gibi falan diyo ya. Oğlum harbi delircem sana ne? Yok konuşma falan. Hadi, kafan güzel heralde buralarda gezip saçmalama evine, karına git.
Sonra eklemeden edemedi "Araba da kullanma sarhoşsan, bebeğin olacak lan,onu düşün bin şurdan taksiye defol git" Cihatın aksine kısık sesle konuşuyordu Ömer.
"Beni düşünüyosun hâlâ" dedi Cihat yüzsüzce
" Sen hep böyle gerizekalı mıydın ben mi anlamıyodum ya?"diye söylendi Ömer
"Ömer yeter artık ama düşmanın değilim sadece konuşmak istiyorum." dedi adamın koluna dokunmaya çalışarak
Geri çekildi Ömer tiksintiyle. "Hiçbir bokum değilsin zaten, gidiyorum ben peşimden de gelme. Geçmiş,gelecek dinlemem o ağzını burnunu kırarım bu sefer"
Burnundan soluyarak küfürler eşliğinde arabasına bindi, sert hamlelerle park yerinden çıktı. Kendisini izleyen Cihat'ı arkasında bırakırken bir an önce Çağdaş'a kavuşmaktan başka istek yoktu içinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acının İlacı (BxB)
General FictionMahallenin 30 yıllık eczacısı Haluk Bey eczanesini oğlu Çağdaş'a devretmek zorunda kalır. İşinden nefret eden Çağdaş için ise bu mahalleye, özellikle dükkan komşusu Ömer'e alışmak oldukça zor olacaktır