"Mine bize çay getirir misin?"
"Tabi abi" dedi kız ve içerideki küçük mutfağa doğru ilerledi.
Ömer masasında otururken önündeki koltuğa yerleşmiş müşterisiyle görüşme kısmına geçmişti. Adamın eşi ise araçtan inmemiş arabanın içini incelemeye devam ediyordu.
"Abla beğendi galiba"dedi Ömer
"Evet, sonunda kardeşim. Kaç yer gezdik sorma. Bunun hem modelini hem rengini beğendi neyse ki"
Güldü Ömer "Kadınlar biraz görsellik düşkünü olabiliyo biz de arabanın geçmişine bakarız anca, fiyatına da tabi."
"Valla fiyat en önemlisi benim için, kenardaki bütün birikmişi veriyoruz. O mutlu olsun da"
"Hanıma hizmet vatan hizmettir abi"
"Doğru diyosun.Var mı senin hanım?"
"Yok abi ya bekarım ben,iyi böyle." Bu ara medeni durumunu ne çok konuşmak zorunda kalmıştı.
"Neden evlenmedin ya dağ gibi çocuksun"
Gereksiz soruyu alıp göğsünde yumuşattı Ömer.
"Sağolasın, denk gelmedi gönlüme göre biri işte."Gönlüme denk gelen kişi adam olsa yine bekar olurdum da yalnız olmazdım diye düşündü.
"Allah gönlüne göre versin kardeşim"
"Amin" dedi umutsuzca. O sırada Mine elinde çaylarla gelip ortadaki sehpaya bardakları yerleştirdi.
"Suna gel çayını iç" diye eşine seslendi adam
Kadın arabadan inerek yanlarına oturdu.
"Ne konuşuyodunuz bakalım" dedi neşeyle.Eşine göz kırptı "Arkadaş bekarmış da aman aklın varsa öyle kal diyodum karıcım."
Kadın flörtöz bir gülüşle karşılık verdi. "Aşkolsun Metin ya" dedi ve Ömer'e bakarak konuşmaya başladı.
"Çok düzgün bi kız var bildiğim okul öncesi öğretmeni istersen tanıştırırım."
"Sunacım beyefendiyi ne kadar süredir tanıyosun da yakıştırdın ikisini" dedi adam göz devirerek
"Ay ne bileyim herkes öğretmen kız arıyo sonuçta."
Muhabbetten aşırı sıkılan Ömer satış yapacağı için gülümseyerek dinliyordu onları.
Dükkanın önünden hızla geçen spor arabayı görünce kaşları çatıldı. Yavuz Bey yine mahallemize teşrif etmişler diye söylendi içinden.
Metin Bey'de bu sırada ayağa kalktı. "Çaylar bittiyse noter kapanmadan gidelim isterseniz" dedi Ömer'e.
"Tamamdır abi tanıdık arkadaş var hızlı hallederiz merak etme" diyerek askıdan kabanını ve atkısını aldı Ömer.
Önden müşteriler, arkalarından da Ömer yürüyerek kapıya geldiler.
Ömer "Mine sana emanet burası Hakan gelecekti beklesin.Biz de arabayı almaya geliriz" dedi kıza dönerek.
"Hayırlı olsun" dedi kız müşterilere. Ömer'e de başını sallayarak dediklerini anladığını belirtti.
Ömer, Hakan lafını duyunca kızaran kızın farkında değildi. Mine büyük aşkını iyi gizliyordu gerçekten ya da erkek milleti çok kördü.
Onlar galeriden çıkarlarken Yavuz da arabasından iniyordu. Ömer'i görünce gözlerini ona dikti ve kendisinden hoşlanmadığını belli edecek şekilde dudaklarını büktü.
Eski Ömer olsa güzel bir ne bakıyon kavgası yaşanırdı aralarında; ama artık geçmişti ondan. Delikanlılığı bu tarz sembollere indiremeyecek kadar olgunlaştırmıştı hayat onu.
Bi süre zengin züppeyi izledi.Adamın dudaklarına yayılan gülümsemenin sebebini tahmin etmesi zor değildi.
Gözlerini o da aynı yöne çevirince kapı ağzında beliren Çağdaşı gördü.
Yaptığı tatsız alışverişten sonra hiç denk gelmemişler ve konuşmamışlardı oğlanla.
Çağdaş Ömer'i farkedince bir baş selamı vererek abartı bir hızla Yavuz'a döndü, onu içeri davet edip kendisi de önden yürüdü.
Yavuz içeri girerken gözleri yine Ömer'deydi. Adamın dudaklarındaki alaycı kıvrılmayı yok saydı Ömer. Kendisinden ne istediğini anlayamıyordu.
Çağdaşın arkadaşlığını paylaşamayacak kadar çocuk zihniyetli olamazdı herhalde. Oğlana karşı hisleri olması muhtemeldi de Ömer konunun kendisiyle alakasını çözemiyordu.
Bakışmalarla fazla zaman kaybettiğini fark ederek arabasına bindi. Arabalarının içinde bekleyen müşterileriyle açtığı camdan konuştu.
"Abi beni takip edin noter yakında zaten"
Adamın onaylamasıyla yola koyuldular.Yavuz eczaneden içeri girerken Halide'ye merhaba dedi.
"Tanışmadık ama tanıyo sayılırım sizi" diye gülümsedi kadına. "Yavuz ben"
"Memnun oldum ablacım Halide ben de. gel otur biz de kahve içecektik"
İkiletmeden gösterilen sandalyeye oturdu Yavuz.
"Eee nasılsın Çağdaş? Sen işe uğramayınca ben de sana geleyim dedim."
"Hoşgeldin Yavuz, aynıyım ben malesef"
Halide şaşkınlıkla Çağdaşa döndü "işe gitmiyor musun artık?"
"Ara verdim abla Yavuz da sağolsun sorun etmiyo. İki işi yürütemedim bedensel olarak yorgun hissediyorum bu ara."
"Terzi kendi söküğünü dikemiyor heralde multivitamin alsana" dedi Yavuz gülerek.
"İnan aklıma bile gelmedi" dedi bitkinlikle.
Halide yerinden kalkarak kahve getirmeye gittiğinde Yavuz gözlerini Çağdaş'a dikerek endişeyle baktı.
"Çağdaş neyin var oğlum bana anlatabileceğini biliyorsun"
"Biliyo muyum Yavuz sence"
" Ne demeye çalışıyosun" dedi kaşlarını çatarak.
Çağdaş fısıltıyla konuştu
"Halide Abla gitsin konuşalım olur mu? Madem bu kadar yakın arkadaşız gizlimiz saklımız olmasın"
"Tamam" dedi adam kekeleyerek. Çağdaştan bu çıkışı beklemiyordu, bir şeylerin farkındaydı demek. Tavrına bakılırsa cevabı da olumlu olmayacaktı.
Yavuz'un kafasında iki seçenek birbirini ezercesine dolanıp duruyordu: inkar etmek ya da itiraf etmek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acının İlacı (BxB)
Ficção GeralMahallenin 30 yıllık eczacısı Haluk Bey eczanesini oğlu Çağdaş'a devretmek zorunda kalır. İşinden nefret eden Çağdaş için ise bu mahalleye, özellikle dükkan komşusu Ömer'e alışmak oldukça zor olacaktır