Sadece 3 gündür evde olmasına rağmen uyku düzeni bozulmuştu bile. Çalan telefona uyandı söylenerek ve gözlerini ovuşturdu. Ekranda görünen babam yazıyla doğruldu yatakta ve boğazını temizleyerek telefonu açtı.
"Efendim baba"
"Oğlum nasılsın?"
"İyiyim baba sen?"
"Ben de iyiyim, işler nasıl bakalım?"
"İyi sayılır. Soğuk algınlığı zamanı halimizden memnunuz"
"Aman iyi olsun. Ben sana ne diyecektim. Yıl sonu geliyo bi mali müşavirimize uğra da defterlerin durumunu görüşün o sana yapılacakları söyler zaten.
"Bizim mali müşavirimiz mi var?"
"Herhalde var oğlum, İbrahim Bey mahallenin esnaflarının defterleri onda, dürüst adamdır."
Şu mahallede sevmediğin ve övmediğin insan var mı baba diye söylenip göz devirdi. "Bugün mü gideyim?"
"Bugün hallet selamımı da söyle"
"Söylerim nerde bürosu?"
"Halide Ablan'da var adres. Döndün mü evimize, mahallede misin?"
"Burası daha kolay, alıştım küçük de kolay ısınıyo daha buradayım "
"Tamam oğlum dikkat et kendine mahalleli nasıl, Ömer nasıl?"
"İyi hepsi Ömer de iyi, anlaştık baya" gülümsedi istemsizce
"Ooo iyi iyi abilik yapsın sana. Hakan, Cihat, Erdi iyi çocuklardır başın sıkışırsa koşarlar. Dürüst namuslu çocuklar "
Cihat kelimesini duyunca dişlerini sıktığını fark etti.
"Aynen baba iyiler. Başka diyeceğin yoksa çıkayım ben ev... işten de gideyim"
"İyi bak kendine oğlum"
"Sen de baba"
Telefonu kapattıktan sonra içini çekti sıkıntıyla. Bugünkü planı eczaneye inip Ömerin onu görme bahanelerine imkan sağlamaktı sadece. Şimdi bu mali müşavir işi çıkmıştı. Üstelik elinin durumu yüzünden araba kullanması da mümkün değildi.
Taksi durağının numarasını ve İbrahim Beyin adresini Halide'den almak için oraya uğraması gerekiyordu önce. Ömer'in yanına gitse oradan ayrılabileceğinden emin değildi.
Dolabının buraya taşıdığı sınırlı kesiminden çok da özenmeden koyu renkli seçimler yaptı. Ayna karşısında saçını düzeltti telefonunu ve anahtarını alarak çıktı.
Apartmanın kapısında elinde sigarasıyla dikilmiş Ömer'i bulmayı beklemiyordu asla.
Gözleri buluşunca özlem hissinin bedenini nasıl sardığı iyice anladı.
Gözlerini ona dikip geri geri yürüdü ve Ömer'e yer açmak için kenara çekildi.
Mesajı alan Ömer zaman kaybetmeden sigarasını söndürdü ve apartman boşluğuna girdi onun peşinden.
Çağdaş sağlam olan elini boynuna attı ve sımsıkı sarıldı sevgilisine. Ömer de günlerdir beklediği an geldiğinden beline sarıldı ve kendine çekti oğlanı. Derin nefesler alarak kokusuna doymaya çalıştı bir süre. Çağdaş ellerini saçlarının arasında gezdirirken o da yüzünün her bölgesini öpücüklere boğuyordu çocuğun.
Öpüşlerinin arasında "çok özledim seni" diye mırıldandı Ömer defalarca.
Kapı ağzında olan kavuşmalarını isteksizce bölmek zorundalardı.
Endişeyle sordu Çağdaş "Çok bekledin mi?" Adamın yüzünü görünce ve teninin dokunma hafızasıyla en ufak kızgınlık belirtisi kalmamıştı içinde.
"Evet ama önemli değil, biraz uykucu olmuş galiba benim sevgilim" dedi içinin ısınmasının yüzüne yansımasıyla.
" Sorma ya popom rahata alıştı hemen bir de elimin üstüne de yatmamaya çalışınca gece zor uyuyodum ilk zamanlar"
El der demez sargılı elini avucuna aldı Ömer, öpmeye başladı hafif hafif.
"Çok özür dilerim yavrum. Benim de canım acıyo senin gibi. Aklım gitti kaç gün meraktan. Daha iyi misin, kontrol ne zaman? Götürürüm seni ben"
"Sorumluluğu bölüşelim istersen Ömer bu konuda. İyiyim merak etme çok daha kötüsü olabilirdi aptallığımın cezası olarak. Elimi hareket ettirememe ihtimalim vardı ama şanslıymışım sadece kesik"
Endişeyle kaşlarını çattı Ömer duyduklarıyla. " Güzelim benim, ben de kendi elimi bile bile parçalardım o zaman. Yemin ederim yapardım bunu"
"Ömer, böyle şeyleri düşünme bile lütfen. Biz birbirimizi aklı başında olarak sevelim hep olur mu?"
"Kürk Mantolu Madonna ha" dedi Ömer tebessüm ederek.
Gözleri büyüyen Çağdaş'a baktı ve güldü, "Kitap okumuyo gibi miyim sence" dedi dudaklarını iki parmağı arasına alarak sıktı oğlanın tatlılığına delirirken.
"Çok özledim bunları ya" dedi bir yandan da.
"Ben de seninkileri sevgilim ama akşamı bekleyelim olur mu?"
" Duymadım sanma, o rahata alışan poponu da biraz çalıştırsam mesela" Söylediğinin arsızlığına rağmen bakışları beklentili ve çok masumdu.
Güldü Çağdaş " Yavaş hızınız 180 beyefendi"
"Karıncaya sormuşlar :Nereye gidiyorsun? Sevgilime demiş. Bu bacaklarla zor demişler. Karınca olsun, varamasam da yolunda ölürüm demiş be yavrum"
Çağdaşın gülüşü kahkahaya dönerken ona eşlik etti Ömer. Günler sonra yaşadığını, gerçekten nefes aldığını hissediyordu.
"Hadi gidelim de önlüğünü giy" dedi muzip bir bakışla.
"Üzgünüm sevgilim mali müşavirle görüşmem gerekiyomuş babam el kol falan bilmiyo tabi."
"İbrahim abiye mi gideceksin"
" Onla da samimisindir o da abindir tabi" dedi Çağdaş
" Sevilen bir simayım yavrum napalım be. Sen bile düştün hemen baksana"
" Sorma sorma."
" Gel ben götüreyim halledelim işini. Araba kullanamıyorsundur muhtemelen"
" Götür Ömer valla ya, sana da ceza olur hem" dedi Çağdaş dudaklarını büzerek.
" Cezaya bak yan koltuğumdasın elimi uzatsam dokunacağım. Müebbete çevirelim bunu yavrum"
Sonra ekledi "Hadi gidelim İbrahim Abi yemeğe çıkmadan"
Çağdaş başıyla onayladı ve etrafı kontrol ederek çıktılar demir kapıdan.
Ömer'in arabasına doğru ilerlerken ikisi de mutlu ve hafiflemiş hissediyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acının İlacı (BxB)
Художественная прозаMahallenin 30 yıllık eczacısı Haluk Bey eczanesini oğlu Çağdaş'a devretmek zorunda kalır. İşinden nefret eden Çağdaş için ise bu mahalleye, özellikle dükkan komşusu Ömer'e alışmak oldukça zor olacaktır