"Alo"
"Efendim Ömerim"
"Anam nasılsın"
" İyiyim oğlum Zehrayla Didem Arslanı izliyoruz çözemedi yine cinayeti"
" Sizi oyalıyolar be annem"
" Çözecek bu sefer, yani tanık varmış"
" İyi ozaman. Ya ne diyecektim ben sana senin şu çorbandan yapar mısın hani tavuk suyuna, yoğurtlu falan"
" Hasta çorbası, hayırdı hasta mı oldun?"
" Yok anne ya bizim Hakan hasta olmuş da ona götürcem"
" Gelsin içsin bizde yabancı mı?
" Yok anne ya size de bulaşır falan. Ben götürürüm ona sen programın bitince yapıver olur mu?"
"Tamam merak etme yapıveririm reklam arasında. Geçmiş olsun de oğluma"
"Oldu söylerim, çok sağol bitanesin sen"
1 saat sonra annesinden gelen telefonla eve gitmiş ve etrafına sıcak kalması için havlu sarılmış çorba kavanozunu teslim almıştı.
Çorbayı bir an önce Çağdaşa ulaştırmak için aceleyle kullandı arabasını. Arabasını park edip hevesle içeri girdi.
Ancak içeride oturan ve Çağdaşla konuşan kişiyi görünce donup kaldı Ömer. Sinirlendiğini belli etmeden konuşmaya çalıştı; ama kendine hakim olması çok zordu.
Şansına gözlerinden okunan hayal kırıklığı ve öfke karışımını anlamlandıracak bilgi seviyesine sahip değildi karşısındakiler.
Yavuz'u yok sayarak Çağdaş'a döndü "Tamirciyle konuştum 7 gibi gelirmiş" dedi soğuk bir şekilde.
"Tamam Ömer çok sağol" diye ona gülümsedi Çağdaş
Gülümsemesine karşılık soğuk ve aşağılayıcı bakışlar görmeyi beklemediğinden yüzü asıldı çocuğun.
Elindeki poşeti sıkı sıkı tutarak kapıya yöneldi Ömer. Dişlerini sıkarak" size iyi akşamlar " dedi.
Yavuz Çağdaşa baktı şaşkınca "Ne ayak bu?"
"Bilmiyorum ki" diye yanıtladı onu Çağdaş. "Hiç böyle görmemiştim"
"Neyse dikkat et kendine, bu manyaklara da dikkat et. Bir sıkıntın olursa arayabilirsin. Tamirci falan mesela. Sana canımı bağışlıyomuşum gibi de davranmam hem" dedi yüzünde acı bir gülümsemeyle.
Mesajı açıkca alan Çağdaş savunacak bir şeyi olmadığını düşündü. Ömer çok kaba davranmıştı ona hem de bütün hislerinden haberdar Yavuzun yanında. Aşağılanmış hissediyordu. "Hoşçakal" diyerek uğurladı Yavuzu, tadı çok kaçmıştı.
Ömer sinirle arabasına bindi ve uzaklaştı ordan.
"Ulan biriniz de dürüst olun be" diye söylendi, o piçi orda görmek çok dokunmuştu ona. 2 gün önce kapanmıştı konu, kulaklarıyla şahit olmuştu. Neden yine Çağdaş'ın yanındaydı bu adam?
Çağdaş kendisini istiyorken bunu da yedeklemiş miydi? Yoksa fikir değiştirip onunla olmaya mı karar vermişti.
Kendisi neresindeydi bu karmaşanın mesela?Bakışları, o heyecanı kendine özel sanmıştı. En çok da kendime kızdı 2 günde nasıl inanmıştı ama. Umutlanmıştı bile onu güzel şeyler beklediğine dair.
Salak gibi çorba yaptırmıştı bir de annesine. Yavuz Bey ne gerekiyorsa yapardı zaten onun için. Ömer'e ne gerek vardı ki?
Sakinleşmek için gittiği Yıldız Tepeye doğru sürdüğünü fark etti alışkanlıkla. Son 5 dakikayı öfkeden kendini kaybetmişcesine geçirmişti resmen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acının İlacı (BxB)
Ficción GeneralMahallenin 30 yıllık eczacısı Haluk Bey eczanesini oğlu Çağdaş'a devretmek zorunda kalır. İşinden nefret eden Çağdaş için ise bu mahalleye, özellikle dükkan komşusu Ömer'e alışmak oldukça zor olacaktır