Zehra Güneş
Önünde öylece boş boş durduğum mezarın etrafındaki insanlar yavaş yavaş dağılıyordu. Herkes dağıldığında mezarın başında sadece ben, Ebrar, Simge abla ve Berkay vardı. Simge abla düşecek gibi olduğunda donuk bakışlarımı ona çevirdim. Berkay hızlıca koluna girdi.
" Gel hayatım seni eve götüreyim."
Simge abla hafifçe başını salladığında elini mezar taşına koyup gözlerini sildi. Yanımdan geçerken duraksadığında suçlulukla gözlerimi ona çevirdim bakışlarında saf öfke vardı.
" En başında Hande'yi dinleyip o kızdan uzak dursaydın şu an yanımızda olacaktı biliyorsun değil mi?."
Yanımda duran Ebrar başını yere eğdiğinde bakışlarımı Simge abladan uzaklaştırdım. Haklıydı söyleyecek tek bir kelimem bile yoktu. Şu an kendimi bomboş hissediyordum, daha doğrusu hissedemiyordum tüm hislerim alınmış gibiydi. Berkay, Simge ablayı benim yanımdan çekerek arabaya bindirdiğinde hızla uzaklaştılar. Mezarın başına ilerleyip elimi isminin yazılı olduğu taşa koydum. Ebrar'a döndüğümde dikkatle beni izliyordu.
" Yalnız kalmak istiyorum Ebrar."
" Seni yalnız bırakamam biliyorsun."
" Ebrar git. Lütfen."
Ebrar başıyla beni onaylayıp uzaklaşırken olduğum yere çöktüm. Dokunduğum taş Hande'nin aksine buz gibiydi. O hep sıcak olurdu elimi mermerden toprağa kaydırdığımda içim ürperdi. Toprak da buz gibiydi neden bu kadar soğuktu ki. Toprak parçasını avucumun içine alıp sıktığımda kalbim göğsümü delecek gibi atıyordu. Arkamdan Ebrar'ın sesini duyduğumda ona döndüm.
" Zehra kalk."
" Ne."
" Kalk."
Nefes nefese ter içinde yataktan sıçradığımda yanımda yatan bedene baktım. Benimle birlikte o da hızlıca kalktığında elini yanağıma koyup yanındaki lambayı açtı.
" Sevgilim iyi misin?."
Derin bir nefes alıp yutkunduğumda hızlıca başımı salladım. Eliyle alnımdaki ve boynumdaki teri silip odadan çıktı. Yaşadığımız olayın üzerinden bir hafta geçmişti ama ben saçma sapan kâbuslar görmeye devam ediyordum. Hale silahı ateşleyemeden Kaan ve polisler gelmişti kapı açık olunca içerideki sesleri duyup müdahale etmişlerdi. Hale elinden vurulmuştu hastaneden taburcu olduktan sonrada akıl sağlı yerinde olmadığı gerekçesiyle akıl hastanesine gönderilmişti. Paronoyak gibi neredeyse her gün hastaneyi arayıp Hale'nin orada olduğu bilgisini onaylatıyordum. Hande elinde bir bardak suyla içeri girdiğinde suyu almadan önce sıkıca boynuna sarıldım o da elini sırtıma koyduğunda hafifçe okşadı.
" Tamam sakin ol geçti. Kâbus mu gördün yine."
" Evet hep aynı kâbus."
Suyu masaya bırakıp iki elinide yanaklarıma koydu.
" Aşkım bak iyiyim. İyiyiz." Başımı sallayıp gülümsedim.
" İyisin, iyiyiz."
Parmağıyla yanağımı okşayıp suyu bana uzattı.
" Hadi iç biraz." Suyu içip yanımdaki masaya bıraktım.
" Daha iyi misin?."
" İyiyim. Sadece sana sarılıp uyumak istiyorum."
" Seve, seve."
Yatağa uzanıp kollarını açtığında hemen arasına girdim. Başımı göğsüne yaslandığımda duyduğum kalp sesi bana huzur veriyordu. Bu sesi bir daha duyamayacak olma düşüncesi bana her gece kâbuslar gördürüyordu. Hande yanımdaydı Hale ise hastanedeydi artık bize zarar veremezdi. Artık gözlerimi kapattığımda sadece huzurla uyumak istiyordum.