Yakıcı gözlerinden adeta ateş püskürüyordu genç adamın. Gözleri kısılmış, öfkeden çenesi seğiriyordu. Sert yüz hatları öyle gergindi ki sanki her saniye patlamaya hazır bir volkan gibiydi. Sarayın en uzun koridorlarından biriydi burası. Koridorun içerisinde kol gezdiren soğuk rüzgâr genç adamın üzerindeki beyaz gömleğinin dalgalanmasına neden oluyordu.
Sadece beyaz gömleği ve siyah pantolonuyla duruyordu gecenin bir yarısı bu soğuk, karanlık koridorda. Bu sıradan görünüme rağmen asil bir şeytana benziyordu.
Hayır, hayır... diye düşündü kadın. Bu adam şeytana benzemiyordu. Bu lanet olası adam şeytan olamayacak kadar güzeldi... Yakışıklıydı.
O bir meleğe benziyordu.
Ölüm meleğine benziyordu...Birazdan onun canını büyük bir memnuniyetle alacak olan ölüm meleğine hâlâ hayranlık duyuyordu!
Ne güzel bir trajikomedi!
Kendi celladına ölümüne aşık olan aptal küçük bir kızdı o!
Bazen insan düşmanını uzaklardan aramamlıydı. Düşman hep dibindeydi. Kendisiydi... Aynaya her baktığında gördüğü kişi gerçek düşmanıydı. Sadece bunu kabul etmek istememişti. Şimdiyse bunun bedelini ödüyordu.
Genç adam kılıcını hiç tereddüt etmeden karşısındaki kadına doğrultmaktaydı o sırada. Gri gözlerinde nefret vardı. Merhamet, acıma, vicdan - sanki o duyguların varlığından bile haberi yoktu o gözlerin.
Yerde yatan kadın gururla çenesini kaldırdı. Gözlerin de saf öfke ve kin vardı. Lakin gözlerinde katiyen nefret yoktu. Birazdan canını elleriyle alacak olan bu nefret dolu adamdan hiçbir şekilde nefret etmiyordu. Nefret edemiyordu. Kalbine hükmü geçmiyordu. Ancak ona karşı öfke duyuyordu. Bu öfke yanardağın içindeki kızgın laflar kadar sıcak, insanın iliklerine işleyecek kadar soğuktu.
"Neden?" diye sordu titreyen sesiyle. Adam cevap olarak kavisli kaşlarını çatmıştı o kadar. "Neden ben değil de o?" soğuk zeminde ince beyaz elbiseyle öyle güzeldi ki kadın, ne kızaran gözlerinin altındaki morluk, ne de açlıktan sararıp solan teni onun vahşi güzelliğine zarar verebilmişti. "Neden ekselansları! Bana cevap verin! Cevap vermek zorundasınız! Neden ben değil de o!" diye neredeyse haykırmıştı.
"Sen nefes almaya bile layık değilsin!"
Kadın gülmeye başladı. Kuru bir kahkahaydı bu. Ancak acı doluydu. "Demek ben nefes almaya bile layık değilim," yavaşça mavi gözlerini uzaktan onu izlemekte olan insanlara cevirdi. O sırada bir şövalye gözlerinin kesiştiği o sarı saçlı güzel kadını koruma amacıyla arkasına almıştı. Sanki o kadını gözleriyle lanetleyebilecekmiş gibi davranmıştı kızıl saçlı şövalye. "O mu layık?" diye sordu birden kadın, "O sefil kadın mı sizin aşkınıza layık?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Sayfalar +18
FantasyKulun Tanrıçasına aşık olduğu yaralı bir aşk hikayesi; Kadın; herkesin kaderini yazmıştı. Çünkü kaderin kalemi onun elindeydi. Adam; Tanrı'dan nefret etmişti. Çünkü kaderini yazan Tanrı'dan başkası değildi. - İçerik uyarısı! 🔊🚫 Hikaye tamamen 1...