♣♣♣
Dilara köşkün kapısına yaklaşır yaklaşmaz içeriden biri hızla çıkmıştı.
Jane endişeyle hanımına doğru yaklaşarak "Leydim!" diye cıyakladı.
"Bir şey mi oldu Jane? Yüzünün bu hali ne?"
Jane tedirginlikle Dilara'nın elinden tutarak "Leydim! Ekselansları Hasting Dükü sizi ziyarete geldi! Ve kendileri biraz sarhoş!" dedi.
Dilara gözlerini sinirle kapayarak derin bir nefes çekti ciğerlerine. Anlaşılan huzurlu bir gece geçirmek ona yasaktı. "Anladım," dedi istemsizce. "Nerede şu an?"
"Büyük salonda," dedi Jane kapıyı hanımefendi için tutarken. Dilara kapıdan içeriye girdikten sonra üzerindeki siyah şalı çıkardı. Elindeki kırmızı maskesiyle birlikte ona verdi. "Sen bunları odama götür. Ben misafirimizin yanına gidiyorum," dedi.
"Leydim emin misiniz?" diye sordu Jane çekingenlikle.
"Kendi evimde bana ne yapabilir ki Jane?" diye omuz silkti Dilara. Gerçi içinde korku yok dese yalan söylemiş olurdu. "Sen bizi yalnız bırak lütfen. O adamla özel konuşmam gerekiyor."
Philip sessizce koltuğa yayılmış vaziyette oturuyordu. Büyük pencereden boşluğa bakıyordu. Yıldızların süslediği gece nedense onun gözünde hiçte güzel görünmüyordu. Elindeki kehribar rengindeki brendisinden yudumladı yavaşça. Buraya neden geldiğini hatırlamaya çalıştı bir yandanda.
Ha evet, hatırlamıştı. Onu terk eden eski nişanlısını görmek istemişti. Koca bir sersemdi.
Bu kadar küçüldüğü için kendisinden nefret etti. Niye o kadını aklından hiç çıkaramıyordu. Yo, daha doğrusu o kadın hangi cüretle onu terk edebilirdi! Bunu hatırlayınca tekrar öfkelendi genç adam. Yeni yetme veletler gibi duygularını kontrol altına alamadığı için kendisini bir ahmak gibi hissediyordu açıkcası. Son dönemlerde yaşanan olaylar... Duydukları şeyler... Aklının daha da çok karışmasına neden oluyordu.
Tanrı aşkına! En yakın arkadaşı Albert resmen o kadına hayranlık duyduğunu dile getirmişti! Buna inanmak o kadar zor ve sinir bozucuydu ki... O kadında onun göremediği neyi görmüştü bu adamlar? Niye birden bire bütün adamlar o kadına hayranlık duyar oldu? Kara büyü mü biliyordu bu kadın?
Albert'in söylediklerini hatırladı bir an. Onun nasıl cesurca savaştığını öyle büyük bir hayranlıkla anlatmıştı ki... Bir an arkadaşının o kadına aşık olduğunu düşünmüştü Philip. Kendi hayatı söz konusu olmasına rağmen hem onu hemde... Leydi Cassandra'yı korumuştu.
Leydi Cassandra...
Bir an o kızı hatırlayınca içini bir huzursuzluk kapladı genç adamın. Artık nedense o leydiyi her gördüğünde kalbi eskisi gibi atmıyordu. Hayret, oysa onu ilk gördüğünde kalbi sanki duracakmış gibi hissetmişti. O güneş gibi olan yüzündeki ışık saçan tebessümü kalbinin derinliklerindeki karanlığı aydınlatmıştı sanki. Lakin daha sonra bir şey anlamıştı.
O tebessüm, parlak bir ışık olabilirdi ancak sıcak değildi. Hayret... Sanki bir soğukluk hissediyordu artık ona bakarken. Gülümsemesi kalbini ısıtmıyordu.
Küfür mırıldandı. Ne saçmalıyordu böyle. Shakespeare bile kitaplarında böyle dram yapmamıştı. Hayatı kendi ahmaklığı yüzünden çekinilmez hale gelmişti. Şimdide gecenin bir vakti kalkmış eski nişanlısının evine ziyarete gelmişti.
Bu akşam Cavendish'lerin maskeli balosunun olduğunu unutmuştu. Gerçi Leydi Cassandra birkaç gün önce bundan bahsetmişti sanırım. Hatırlamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Sayfalar +18
FantasyKulun Tanrıçasına aşık olduğu yaralı bir aşk hikayesi; Kadın; herkesin kaderini yazmıştı. Çünkü kaderin kalemi onun elindeydi. Adam; Tanrı'dan nefret etmişti. Çünkü kaderini yazan Tanrı'dan başkası değildi. - İçerik uyarısı! 🔊🚫 Hikaye tamamen 1...