Josef tekrar yarım ağız gülümseyerek "Güzel," dedi. "Birini öldürmek zorunda kalmayacağıma sevimdim."
"Ne?" Dilara'nın gözleri yavaşça irileşmişti. Ona hayretle bakmaya devam ederken adam ondan birkaç metre uzakta çeşmenin beyaz taşlarının üzerine oturdu.
Çeşmenin ortasında yer alan kadın heykeline bakarken "O gün..." dedi. "O gün söylediklerim için üzgünüm. Böyle olsun istemezdim. Lakin," başını yavaşça ona doğru çevirdiğinde zümrütleri adeta parlıyordu "Söylediğim hiç bir söz için pişman değilim. O günde olduğu gibi bu günde ciddiyim. Bekleyebilirim. Beni sevmen için sana zaman tanıyabilirim ancak gitmene izin veremem."
Dilara'nın duydukları karşısında dili tutulmuştu. Gözlerini kaçırdı. O da heykele baktı. Sanki kadın heykel bile şaşırarak onları dinliyordu. "Ben..." dedi duraksayarak. "Anlam veremiyorum..." başını adama doğru çevirdiğinde Josef'in gözleriyle birleşmişti gözleri "Niye? Neden... Beni seviyorsunuz?"
Josef gülümsemişti. Ellerini birleştirerek başını biraz arkasına yasladı ve gözlerini kapattı. "Bazı şeyleri nedensizde sevebiliriz. Ama yinede bir neden istiyorsan..." gözlerini yavaşça açarak göz yüzüne baktı "Sanırım sen benim yıllar önce Tanrı'dan istediğim o ışıksın."
"Nasıl yani?"
Josef sessizce gülerek "Bir keresinde bana Tanrı'ya inanıp inanmadığımı sormuştun," dedi. "Bende sana..."
"Ondan nefret edebilmek için O'nun varlığına inanmak zorunda olduğunuzu söylemiştiniz..." diye araya girerek genç adamın cümlenisini tamamlamıştı Dilara.
Josef ona bakmıştı. Yavaşça başını evet anlamında sallayarak "O'ndan neden nefret ediyorum biliyor musun?" diye sorduğunda kadın yavaşça başını iki yana sallamıştı. "Eskiden hayatım bir cehennemden farksızdı. Bir karanlığın içine hapsolmuş umutsuzlukla boğuşuyordum. Hiç bir ışığım yoktu. Yardım isteyebileceğim tek varlıkta Tanrıdan başkası değildi. Lakin O beni görmezden geldi, çığlıklarımı duymasına rağmen beni yok saydı. Benden yüz çevirdi. Küçük bir çocuğun yakarışlarını görmezden gelebilen bir Tanrı benim gözümde en acımasız varlıktı." Oturduğu yerden kalkarak ona doğru yaklaştı Josef. Karşısında diz çökerek genç kadının kucağındaki ellerini avuçladı. "Ben Tanrı'dan hep bir ışık dilemiştim ve sonunda karşıma sen çıktın. Belki Tanrı o gün benim yakarışlarımı görmezden gelmişti lakin şimdi o günlerin bedelini seni karşıma çıkarak ödedi."
Dilara hayranlıkla Josef'e bakıyordu. Gözlerini onun gözlerinden alamıyordu. Duydukları onu adeta dilsiz bırakmıştı.
Aradaki sessizlik devam edince genç adam adeta parlak bir güneş gülümseyerek "Tesadüflerin bir tesadüf olduğuna inanmam ben," dedi yavaşça. Genç adam bir eliyle genç kadının yüzünü avuçlarken devam etti konuşmasına; "Alın yazısına inanırım. Kadere inanırım. Ve o kaderi belirleyen Tanrı'dan başkası değil. Seni Tanrı karşıma çıkardı."
Dilara irkilerek yanağındaki elden kaçtı. Hızla oturduğu yerden kalkmıştı. Josef ona biraz şaşırarak bakmıştı.
Genç kadın birkaç adım uzaklaşarak "Ben... Biz... Arkadaş olabiliriz... Ondan fazlasını benden bekleme lütfen..." dedi. Buradan hemen kaçmalıydı. Ondan hemen uzaklaşmalıydı.
Josef dikkatle genç kadına bakarken "Arkadaşlık, dostluk, sevgi, aşk... Benim için hepsi aynı," dedi. Sonra biraz gülümseyerek devam etti. "Gerçi benim hiç kadın arkadaşım olmadı. Sen ilksin. Muhtemelen de son olacaksın."
Dilara artık daha fazla burada kalamazdı. Kalbi sıkışıyordu. Nefes alması zorlaşıyordu. Biraz daha burada durursa her şeyi itiraf edecekti. Hüngür hüngür ağlamaya başlayacak ve her şeyi bir bir anlatacaktı. Onun başına gelenlerin hepsinin nedeni aslında oydu. Burada ne Tanrının günahı vardı ne de bir başkasının. Suçlu sadece oydu. Oydu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Sayfalar +18
FantasyKulun Tanrıçasına aşık olduğu yaralı bir aşk hikayesi; Kadın; herkesin kaderini yazmıştı. Çünkü kaderin kalemi onun elindeydi. Adam; Tanrı'dan nefret etmişti. Çünkü kaderini yazan Tanrı'dan başkası değildi. - İçerik uyarısı! 🔊🚫 Hikaye tamamen 1...