Hafta sonu olduğundan ilk defa bu kadar geç uyanabiliyordum. Yatakta uzun bir gerinmeden sonra kalktım.
Telefonuma bakınca annemden iki cevapsız arama olduğunu gördüm. Geri aradım. "Anne, bir şey mi oldu?" Annemin gülme sesi geldi. "Yok be kızım ne olsun? Seni özledik, arayayım dedim."
Uzun bir süre annemle dedikodu yaptık. "O asker çocuk ne yapıyor? Görüşüyor musunuz?" Göz devirmiştim ama annem bunu göremezdi. "Neden görüşelim ki?" Telefonu kulağımla kafamın arasına sıkıştırıp kahvaltı hazırlamaya başladım.
"Yani hiç mi sohbet etmiyorsunuz?" Ağzıma bir parça peynir attım. "Hayır anne etmiyoruz. İkimizde işimizde gücümüzdeyiz. Adam niye benimle uğraşsın?" Haklıydım bence. "Niye uğraşmasın? Neyse dur ben seni görüntülü arayacağım kapat."
Telefonu kapattığım an kapım çaldı. Kalkıp onu açarken, bir yandan da annemin aramasına cevap veriyordum. Kapının ucunda Tuna vardı. "Hayırdır?" Tuna elimdeki telefona doğru yaklaştı.
"Kim o kızım? Asker çocuk mu geldi?" Annem Tuna'nın kafasını gördü sonra. "Merhaba Sevim Teyze, nasılsın?"
Annem Tuna'yı çok severdi. Ayrıldığımızı biliyordu fakat ben ona arkadaşça ayrıldık dediğim için Tuna'nın beni aldattığından haberi yoktu.
Tuna telefonu elimden çekip aldı. "Tuna, oğlum, senin ne işin var orada?" Tuna efendi pozunu alıp anneme gülümsedi. "Tayinim buraya çıktı." Gözlerini bana çevirdi. "Ay ne güzel, sahip çık bizim kıza." Tuna'nın elinden telefonu çekip alacaktım ki arkadan da Pusat geldi.
Tuna'nın elindeki telefona eğildi. "Selamünaleyküm efendim." Tuna sertçe kafasını Pusat'a çevirince aralarında hiç mesafe kalmadı. Tabi ki Pusat, Tuna'dan çok daha uzundu fakat telefonu görmek için eğilince ortaya çok komik bir görüntü çıkmıştı.
"Aleykümselam." Annemin mutluluğu ses tonundan bile belli oluyordu. Tuna ise bu durumdan hiç memnun değildi. En sonunda telefonu Tuna'nın elinden çekip alınca ikisi de kafasını bana çevirdi.
"Kızım niye alıyorsun telefonu damadımla konuşu-" Hızlı bir şekilde telefonu annemin yüzüne kapattım. Ama son cümleyi ikisi de duymuştu.
Pusat şaşırmış bir şekilde yüzüme baktı. "Son cümlede ne dedi annen?" Boğazımı temizliyormuş gibi yaptım. "Yanlış anladın sen, başka bir şey dedi orada." Pusat pis pis sırıtarak suratıma baktı. Tuna ise kaşları çatık bir şekilde konuştu. "Yüzün öyle demiyor ama?" Kesin domatese dönüşmüştüm.
"Yok o sıcaktan, güneş suratıma vuruyor bir saattir." İkisi de arkaya dönüp baktı. Güneşin tek bir ışını bile yoktu bugün şansıma, hava kapalıydı.
Onlar tekrar arkalarına dönmeden hızlıca eve girip kapıyı kapattım.
Ses gelmedi. Yaklaşık on dakika sonra tekrar kapıyı araladım. Kimse yoktu. Hava alsın diye kapıyı açtığım an yandan sigarasını tüttüren Pusat çıktı.
"Ne istiyorsun?" Güldü. "Zeytinyağı var mı sende?" Anlamaz gözlerle yüzüne baktım. "Ne diyorsun?" Elini kapıya dayadı. "Askeriye de kalmamış da bir çay bardağı kadar zeytinyağı verir misin diyorum." Şaşkınca suratına baktım. "Saçmalama istersen."
Sigarasından bir duman daha çekti. "Ne saçmalaması? Ciddiyim ben, zeytinyağı lazım. Yemeklerimi o olmadan yiyemiyorum."
Fazla üstelemeden gidip birazcık zeytinyağı getirdim. "Teşekkür ettim Öğretmen Hanım." Tam gidecekken bir şey hatırlamış gibi durdu. "Ha bu arada annene de çok selamlarımı ilet." Yine yüzümün yandığını hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köy Hayatı Mı?
SonstigesCeylan Su Taşkın, öğretmenlik görevini yapmak için Şırnak'a atanan genç bir kadındır. Sırf görevini yapmak için geldiği bu yerde hiç beklemediği garip olaylar olmaya başlar. Peki Ceylan kendisini bu olaylardan nasıl kurtaracaktır? Dışarıdan her ne k...