Didem pazara çıkmış, ev için bir şeyler alıyordu. Ceylan gittiğinden beri evin tüm işleri ona kalmıştı. Ayça daha çok şımarmıştı.
Elinde alışveriş poşetleri ile yokuşu çıkmaya çalışırken yakınından gelen bir vişne kokusu geldi. Poyraz elinde sigarası ile yürüyordu. "Yardım lazım mı?" Didem bir yokuşa bir de Poyraz'a baktı. Hiç nazlanamazdı. Poşetlerin çoğunu Poyraz'ın eline tutuşturup önden yürümeye başladı.
"Bu kadar çabuk kabul edeceğini düşünmemiştim." Poyraz sigarasını yere atıp poşetleri taşımaya başladı. "Bu kadar kası boşuna yapmamışsındır bence." Poyraz hemen havalandı. "Kaslıyım değil mi?" Didem ona göz devirip yürümeye devam etti.
Evin önüne geldiklerinde Didem, poşetleri Poyraz'ın elinden aldı. Poşetleri alırken elleri birbirine değmişti ve şaşırtıcı bir şekilde bu temas, Didem'in içinde bir şeylerin çırpınmasına neden olmuştu. "Gidiyorum o zaman." Didem bu hisse anlam veremiyordu. "S-sen bilirsin." Poyraz daha fazla üstelemeden arkasına dönüp gitmeye başlayınca kapıya Ayça çıktı.
"Hoş geldin." Ayça'da ise aylardır durumlar farklıydı. Ablası ile barışmamıştı ve ona hâlâ kırgındı. Kendisinde hiç hata bulamadığı için sadece ablasını suçluyordu. Son zamanlarda herkes ona karşıydı.
"Ben bir yere kadar gidip geleceğim." Didem'in tek kaşı havalandı. "Ayça, işe neden gitmiyorsun?" Ayça ona göz devirip yürümeye başlayınca Didem kolundan tuttu. "Sen çok değiştin." Yine sinirleniyordu. "Ne değişmesi ya? Ne yapıyorum sanki? Hepiniz üzerime geliyorsunuz, bırakın beni!"
Bu küçük sinir patlamasından sonra Maria'da gelmişti. "Ne oluyor?" Didem ise son olarak ağzından kaçan şeye engel olamadı.
"Ceylan haklı, Ayça. Sen hâlâ bir çocuksun ve asla büyümeyeceksin."
🌺
"Güzelim benim." Gecenin geç saatlerinde kabus görmüş, bahçeye çıkmıştım. Pusat'ta beni görüp hemen yanıma gelmişti. Bahçedeki sallanan salıncakta oturuyorduk.
"Buradayım, yanındayım. Her zaman yanında olacağım." Kafam onun göğsündeyken nefes alışverişleri ile huzur bulmaya çalışıyordum. Saçlarımı okşayıp bana sımsıkı sarıldı.
"Seni çok seviyorum, biliyorsun değil mi?" Yüzümde hemen bir gülümseme oluşmuştu. "Pusat, biraz sohbet edelim mi?" Bu soruyu ona gözlerim kapalı sormuştum. "Edelim, sevgilim." Biraz daha ona sokulunca beni daha sıkı sarmaladı.
"Lisede en sevdiğin ders neydi?" Güldü. "Tarih ve matematik severdim. Onun dışında hiçbir dersi dinlemezdim." Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. "Edebiyat?" Yüzünü buruşturdu. "Hiç sevmem." Kaşlarımı çattım. "Ne demek sevmem?" O da beni taklit edip kaşlarını çattı. "Öyle. Sözel dersler boğuyor beni." Tekrar yüzünü buruşturdu.
"Şiirde mi sevmezsin?" Yüzü yavaşça yumuşadı. "Çok sevmem ama bir tane bilirim." Heyecanla Pusat'ın göğsünden kalktım. "Hangisi?" Saçlarımı okşadı. "Belki sonra öğrenirsin." Somurttum. "Ama bir gün söyleyeceksin değil mi?" Pusat, saçlarıma bir öpücük kondurdu. "Söyleyeceğim." Memnuniyetle gülümsedim.
"O zaman edebiyat oyunu oynayalım mı?" Telefonunu çıkarıp saate baktı. "Sevgilim, sabah uyanamayacaksın. Hadi gel seni uyumaya götüreyim." Tişörtünü sıkıca tuttum. "Biraz daha otursak?" İçimde bir korku vardı. Neden olduğunu bilmediğim bu hisse engel olamıyordum. Pusat ile oturmak ise fazlasıyla güvende hissettiriyordu.
O da bunu anlamış gibi tişörtüne yapışan elimi tutup öptü. "Yanında kalacağım." İkna olmuştum. Yürümeme izin vermeyip beni hızlıca kucakladı. Canıma minnetti. Kollarımı boynuna dolayıp kafamı boynuna gömdüm.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köy Hayatı Mı?
RandomCeylan Su Taşkın, öğretmenlik görevini yapmak için Şırnak'a atanan genç bir kadındır. Sırf görevini yapmak için geldiği bu yerde hiç beklemediği garip olaylar olmaya başlar. Peki Ceylan kendisini bu olaylardan nasıl kurtaracaktır? Dışarıdan her ne k...