Hastane koridorunda karşımda duran Ayça'ya baktım uzunca. Yanında babam duruyordu. Babamın arkasında ise hiçbir şey bilmiyormuş gibi duran Asaf vardı.
Benim arkamda duran kişi ise Pusat'tı. Başka kimseye ihtiyacım yoktu.
"Şırnak..." Konuşmaya mecalim kalmamıştı sanki. "Şırnak'a gidiyorum." Ayça'nın gözleri doldu. "Ben özür dilerim abla. Böyle olsun istememiştim."
İçimde yeniden yükselen ablalık duygusuna dayanamayıp dolu gözlerle son kez sormak istedim. "Sen..." Yutkundum. "Gelmeyecek misin?" Gözündeki yaşları tişörtüne sildi ve babamın elini tuttu.
"Gelsem beni eskisi gibi kabul edecek misin?" Ne cevap verecektim? Yumruğumu sıktım. Ağlamak istemiyordum.
"Zaman." Sadece bunu diyebildim. "Ben kanımı söküp atamam." Daha çok ağladı. Bana doğru gelecekken babam onu durdurdu.
Şimdiden onun kuklası olmuştu. "Eğer bir gün büyürsen..." Pusat'ın arkamdaki duruşunu daha çok hissettim. "Bir ablan olduğunu hatırlamak istersen, benim kapım sana hep açık kalacak."
Kendimden nefret ediyordum. Kimseden nefret edememekten nefret ediyordum. Yumuşak kalpli olmaktan nefret ediyordum.
"Gidelim mi kızım?" Babama döndü. Gözyaşlarının arasında kafasını sallayıp uzaklaştı.
Tırnaklarımı avuç içime daha sert bastırdım. Kanamış olabilirdi.
Gerçi bu saatten sonra kalbimden daha çok hiçbir şey kanayamazdı.
Derin ve içli bir nefes aldıktan sonra Pusat'a döndüm. Hiçbir şey demeden yürümeye başlayınca elimi tutup beni kendine çekti.
Kafamı göğsüne yaslayınca ağlamaya başladım. Koridordan geçen hemşireler bize bakarken Pusat bunu asla umursamadı. Saçlarımı iyice okşadı ve ağlamamın yavaşlamasını bekledi.
Benim ağlamam ise asla yavaşlamadı. "O da gitti." Dudaklarını saçlarımda hissettim. "Herkes gidiyor..." Geri çekilip gözlerime baktı. Küçük bir öpücük bıraktı burnuma.
"Ben buradayım." Yanaklarımdan öptü usulca. "Ben gitmeyeceğim." Bedenimde yarattığı rahatlama hissine anlam veremiyordum.
Pusat'ın bana bu kadar iyi gelmesi normal değildi. Ondan başkası beni rahatlatamıyordu artık.
"Biz geldik!" Maria'nın neşeli sesi hayata dönmeme sebep oldu. Elinde tuttuğu poşetlere baktım. "Biraz kafa dağıtmak için cips aldım." Didem elinde içecekle gülerek geldi.
Poyraz'da Didem'in kuyruğu gibi arkasından geliyordu. "Sonuç olarak hayat devam ediyor."
Onların bu hâlleri gülmeme sebep oldu. Onların arkasından ise durgun bir şekilde Aziz geldi.
Uzun bir süre birbirimize baktık. "Siz gidin. Ben arkanızdan geleceğim." Pusat ne yapmak istediğimi anlamıştı. İtiraz etmeden uzaklaştılar.
Aziz'in önüne gittim. "Biraz konuşalım mı?" Beni kırmayıp kabul etti. Beraber hastanenin bahçesine inip bir banka oturduk.
Arada omzuma ağrı saplanıyordu. "Ayça, küçükken de babasına çok düşkündü." Kafasını yere eğmiş anlattıklarımı dinliyordu. "Hem de çok fazla." Gülümsedim.
"Kız çocukları için babası çok önemlidir. İlk aşkları babalarıdır." Ben neden hiç kız çocuğu olamamıştım peki?
"Büyüdükçe küçüleceğini düşünmemiştim." Aziz'in sırtını sıvazladım. "Sıkma canını." O da bana baktı.
"Ayça'yı kendime çok benzetmiştim." İlk bu söylediğine anlam veremedim. "Benimde annem vefat etti." Söylediği söz kalbimi sızlattı. "Onun acısını da alırım kendime demiştim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köy Hayatı Mı?
NezařaditelnéCeylan Su Taşkın, öğretmenlik görevini yapmak için Şırnak'a atanan genç bir kadındır. Sırf görevini yapmak için geldiği bu yerde hiç beklemediği garip olaylar olmaya başlar. Peki Ceylan kendisini bu olaylardan nasıl kurtaracaktır? Dışarıdan her ne k...