43. Bölüm

2.8K 170 22
                                    

"Hazır mısınız?" Ayağımdaki topa şaşkınca bakan öğrencilerime döndüm. "Hazırız!" Hasan herkes adına kalede durmuş, atacağım topu bekliyordu. "Hadi öğretmenim!" Benden daha heyecanlıydı. 

"Bir yerin acırsa?" Hasan hemen dikleşti. "Atın siz, bana bir şey olmaz." Gülüp şut çekmek için hazırlandım. 

Ayağımla sertçe topa vurunca Hasan hemen topu tuttu. "Kolaydı, sıradaki." Moralim bozulmuştu. "Öğretmenim daha kırk ekmek fırını yemeniz lazım." Sesli bir şekilde güldüm. "Kırk ekmek fırını değil." Benim dediğimi Mihriban destekledi. "Kırk fırın ekmek yemen lazım olacak. Bence senin de kırk fırın ekmek yemen lazım Hasan." Mihriban'ın dediği şeye Mustafa gülerken Hasan baya bozulmuştu. 

"Mihriban, çok konuşuyorsun." Mihriban ona dil çıkardı. "Sende çok biliyorsun." Hemen onları susturdum. "Kavga yok." Susmuşlardı. "Azıcık enerji dolun diye dışarı çıktık, bu seferde kavga ediyorsunuz."

Hasan sert bakışlarını Mihriban'a çevirdi. "Çok gıcık ya bu kız." Mihriban hemen ayaklandı. "Düzgün konuş!" Hasan dilini çıkardı. "Konuşmuyorum." Ben bir şey diyemeden olaya Ömer dahil oldu. 

"Hasan, kaç kere diyeceğim sana kızlarla düzgün konuş diye?" Ömer, Hasan'ı geri çekince Mihriban'da geri çekildi. 

Kaşlarımı çattığımı görünce ikisi de sessizleşti. "Ne oluyor size? Niye didişip duruyorsunuz?" Hasan bir şey söylemedi. "Bulaşmasın bana! Çok sinir bozucu bir çocuk." 

Hasan'da kendini daha fazla tutamadı. "Bunu sen mi söylüyorsun? Yalaka!" Ömer, Hasan'ın ağzını kapattı. 

"Sen çok..." Mihriban sinirle yanımızdan ayrılıp gitti. "Çok ayıp Hasan." Omuz silkti. "Ama öğretmenim-" Yanına eğildim. "Her ne olursa olsun, böyle konuşmaman gerekirdi." Suçlu olduğunu fark edip kafasını öne eğdi. 

"Özür dilerim öğretmenim." Saçlarını okşadım. "Benden değil, Mihriban'dan özür dilemelisin." Hemen kafasını kaldırdı. "Ondan dilemem!" Yerdeki topu alıp gitmeye başladı. 

Batan güneş ışıkları gözümün içine vuruyordu. "Hadi sizde gidin. İyi tatiller!" 

Sahada sadece Mustafa ve ben kalmıştık. "Nasılsın canım?" Güldü. Büyük, mavi gözleri heyecanla parladı. "Seni s-seviyorum." Aniden yanağıma bir öpücük bırakıp kaçmaya başladı. 

Şok içinde orada kalırken sahaya doğru gelen köyün kadınlarına baktım. "Bir şey mi istemiştiniz?" En önde Mehmet amcanın karısı, Gülcan abla vardı. 

"Ceylan, biz senden bir şey rica edecektik." Gülümsedim. "Tabi, yapabileceğim bir şeyse seve seve yaparım." Gülcan abla parmaklarını birbirine kenetleyip ela gözlerini bana dikti. "Biz okutulmayan kadınlarız. Okuma, yazma bilmeyiz. Bazı şeyleri tek başımıza yapamıyoruz, bu konuda yardım isteyecektik." Şimdi anlamıştım ne istediklerini. 

"Gerçekten bunu istiyor musunuz?" Hepsi hevesle bana baktı. "O zaman bana da yardım etmek düşer." Gülcan abla hızlıca bana sarıldı. "Allah senden razı olsun, ceylan gözlü kız." Bedenimdeki huzurun tarif edilmesi çok zordu. 

"Ne zaman başlayalım?" Gülcan abla gözlerime baktı. "Sen ne zaman müsaitsen." Gülümsedim. "Akşam yemeğinden sonra sizi okulda bekliyorum o zaman." Hepsi çok heyecanlı görünüyordu. Pıtı pıtı adımlarla uzaklaştılar.

"Benim ceylan gözlü sevgilim." Arkamdan gelen Pusat kollarını bana dolayıp kafasını omzuma koydu. "Görüşemiyoruz hiç." Ona döndüm. "Öğretmen olmak kolay değil maalesef." Bende kollarımı onun boynuna doladım. 

Dudaklarını boynuma bastırdı. "Ölüyorum sanırım." Utançla güldüm. "Utanınca kızaran yanaklarını elma niyetine yiyesim var." Ne olmuştu bu adama? İlk defa bu kadar aşk pıtırcığı olabiliyorduk.

Köy Hayatı Mı?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin