Yuvarlak oluşturmuş öğrencilerimin ortasına geçip oturdum. Akşam olmuştu, öğrencilerimin isteği ile onlara hikaye anlatacaktım. Onların dış tarafında da diğerleri oturmuştu. Pusat elinde sigarası ile oturduğu yerden gözlerimin derinine bakıyordu.
"Çok eski zamanlarda yaşayan, çingene bir kadın varmış. Bu kadın her gece ağlayarak Ay'a sevdiği adamla evlenmek için yalvarırmış." Hepsi pür dikkat beni dinliyordu. Ayça ve Maria sırt sırta vermişlerdi. Tuna ve Caner yan yanalardı. Gülzerin Nene ve Mustafa tam karşımda beni dinliyorlardı. Bu kadar ilgi odağı olmak biraz utanmama sebep olmuştu fakat anlatmaya devam ettim.
"Yine bir gün Ay'a yalvarmış. Ay, isteğini kabul edeceğini fakat bir şartı olduğunu söylemiş. Bu şart ise o adamdan doğuracağı ilk çocuğu kendisine vermesiymiş." Kafamı etrafta gezdirdim. Pusat ile göz göze geldik. "Çingene kadın mecbur bu isteği kabul etmiş ve kısa bir süre içinde evlenmişler. Kadın, dokuz ay sonra bir erkek çocuk dünyaya getirmiş." Yavaş yavaş gözleri kapanan öğrencilerime baktım. " Fakat bu çocuk onlar gibi değilmiş. Bembeyaz teni ve gri renk gözleri varmış. Bu çocuk albinoymuş." Mihriban hemen parmak kaldırdı. "Albino ne demek?" Bu soruyu beklemiştim.
"Albino, vücuttaki renk pigmentinin az ya da hiç olmaması sebebiyle oluşan genetik bir hastalıktır, canım." Anlatmaya devam ettim. "Bunu gören adam çok sinirlenmiş, kadının onu aldattığını düşündüğü için kadına saldırmış." Heyecanla devamını bekliyorlardı. Ben ise korkmalarını istemediğim için öldürdüğü kısmı değiştirmiştim.
"Ve çocuğu alıp bir ormana bırakmış." Etrafa göz gezdirdim. Çoğu öğrencim uyumuştu. Pusat ile yeniden göz göze geldik. Etkilenmiş gibi yüzüme bakıyordu. "O zamandan sonra eğer çocuk mutluysa Dolunay oluşurmuş. Mutsuz ise Ay, onu sakinleştirmek için Hilal olup, onu uyutacak bir beşik şekline gelirmiş."
Bitirdikten sonra gülümsedim. "Uykum geldi Ceylan." Caner'in gözleri kapanmaya başlamıştı. "Kadife gibi sesin var. Uykumuzu getirdin." Ayça gülmeye başladı. "Küçükken anlatırdı ablam bana bu efsaneyi. O zamandan beri çok severim." Aziz, Murat ve Sedat'ta beğenilerini dile getirdiler.
Tüm çocuklar yere uzanmış, uyuyorlardı. "Hasta olmadan önce çadırlarına götürün isterseniz." Veliler bana gülümseyip çocuklarını kucakladı. Mustafa, Gülzerin nenenin bacağında uyumuştu. Maria'ya baktım. "Maria git yatağında uyu." Yavaşça gözlerini açtı. "Yok uyumuyor ben. Oturacak biraz daha." Güldüm. Ayça hızlıca Maria'nın arkasından çekilince, Maria yere doğru düştü.
Ayça gelip bacağıma yattı. Maria ise düştüğü yerde uyumaya başlamıştı. Caner ve Tuna olanları izleyip güldüler. "Abla bir de ninni söyler misin bize?" Saçlarını okşadım. "Söyleyemem yat uyu."
Ayça bacağımda kıpırdandı. "Of tamam ya." Gözlerini kapatıp uyumaya başladı. "Sen nereden biliyorsun bu hikayeyi?" Tuna bunun cevabını biliyordu ama yine de soruyordu. "Küçükken öğrenmiştim. Çok severim böyle hikayeleri." Güldü. "Bilirim." Ortamda yine derin bir sessizlik oluştu. Pusat'a baktım.
"Ceylan hakkında ne kadar şey biliyorsun sen öyle?" Tuna bu sözleri havada kaptı. "Biliyorum, birilerinin aksine." Hafifçe boğazımı temizledim. "Şey, geç oldu. Bence yatalım artık." Pusat bana uzun uzun baktı.
"Bence de." Ayaklandılar. "İyi geceler hepinize." Herkes çok gergindi. Ayça ve Maria zorla çadıra girdiler. Tuna ve Caner'de kendi çadırlarına gittiler.
"Bekle." Kolumdan tutan Pusat'a döndüm. "Bir şey mi oldu?" Gülümsedi ve kulağıma yaklaştı. "Herkes uyuyunca salıncağın oraya gel. Seninle bir şey konuşmam gerekiyor."
Akşama kadar çalıştığımız için üstümüzü değiştirmemiştik. Pusat'ın yüzüne baktım. "Tamam." Hızlıca çadıra girdim. Ben bir o yana bir bu yana yürüyorken diğerleri mışıl mışıl uyuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köy Hayatı Mı?
De TodoCeylan Su Taşkın, öğretmenlik görevini yapmak için Şırnak'a atanan genç bir kadındır. Sırf görevini yapmak için geldiği bu yerde hiç beklemediği garip olaylar olmaya başlar. Peki Ceylan kendisini bu olaylardan nasıl kurtaracaktır? Dışarıdan her ne k...