Titreyerek uyanmıştım. Gökyüzü hâlâ karanlık ve yağmurlarla çevriliydi. Kafamı yatağa çevirdim. Pusat'ın üstü açılmış, uyuyordu. Yavaş adımlarla yatağa yaklaştım.
"Bebek gibisin." Üstünü örtüp tekrar yerime geçecekken durmama sebep olan bir şey oldu. Pusat beni tişörtümden çekiştiriyordu. "Gitme." Ne diyordu yine bu adam?
"Bırak Pusat." Gitmeye çalışsam da izin vermiyordu. Biraz daha beni çekti. Yatağa oturup öylece kaldım. Ciddiyetini hiç bozmuyordu. "Beraber uyuyamaz mıyız?" Kendimi elinden kurtarıp yatakta oturmaya devam ettim. "Uyuyamayız." Çocuk gibi somurttu. "Neden?"
Sinirle yüzüne baktım. "Sen sarhoş değil misin?" Anında bakışı değişti. "Sarhoşum tabi." O an anlamıştım. "Beni kandırdın mı?" Güldü. Hızlıca ayağa kalktım.
"Sen ne aşağılık, ne pislik bir adamsın!" O da ayağa kalktı. "Yavrum dinler misin?" Koluna yapıştım. "Çabuk gidiyorsun buradan! Pislik!" Gülmeye başladı. "Nasıl inandın ama?" Benimle dalga geçmesi beni daha fazla sinirlendirmişti.
"Senden gerçekten nefret ediyorum. Keşke bıraksaydım da donsaydın." Gülme sesi artmaya başlayınca elimle ağzını kapattım. "O alkol kokusu neydi o zaman?" Elimi çektim tekrardan. "Birkaç bardak içtim, üstüme sinmiş. Sence sarhoş olacak kadar ayyaşa benziyor muyum?"
Burun kemerimi sıktım. "Sen gerçekten..." Devam edemedim. Pusat, elini belime atıp beni kendine doğru yaklaştırdı. Refleks olarak ellerim çıplak göğsüne yaslandı. "Yarın sabah bu olanları hatırlayacak mısın?" Ben bu adamı öpmüştüm. Ben az önce bu adamı mandalina gibi soymuştum.
Bakışlarım sertleşince o da beni taklit etti. "Bırak beni! Sapık herif! Görürsün seni polise şikayet edeceğim." Omuz silkti. "Ne diyerek?" İtmeye çalıştım. "Haneme tecavüz ettin." Yüksek sesli kahkahasını durduramamıştım. "Beni eve aldın, soydun ve en sonunda da öptün. Sence hangimiz şikayetçi olmalıyız?" Bana göz kırptı. Kollarından kurtulmak için çırpınırken yanaklarımın kızardığına da emindim.
"Bıraksana be adam!" Daha çok sıktı. Kollarının arasındaki bedenimin resmen pestili çıkmıştı. "Beni affediyorsan bırakacağım." Beni havaya kaldırınca ayaklarım serbest kalmıştı. Küçük küçük tekmeler attım ona. "Affetmeyeceğim." Beynimde dolanan affetmeye cağam cağam cağam seslerini susturamadım. "Öyle mi?" Yüzünü iyice yüzüme yaklaştırıp bedenimi daha çok sarmaladı. "Öyle!" Sertçe bacağına vurdum fakat sendelememişti bile. "Pusat!" Sanki çok güzel bir şey duymuş gibi gözlerini kapattı. "Söyle güzel bebeğim." Omzuna bir tane vurdum. "Beni bırakır mısın?"
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır sözü yalandı. Yılan deliğinden çıkmıyordu. "Affettin mi?" Kehribar gözleri, gözlerimi delip geçiyordu yine. Hızlanan kalbime, kızaran yanaklarıma engel olamadım.
"H-hayır." O ise beni fazlasıyla zorluyordu. "O zaman babaannenlere neden benim kucağımda olduğunun hesabını vermen gerekecek. Üstelik benim neden yarı çıplak olduğumun da." Şuan beni çok sinir ediyordu.
"Pusat oyun oynama benimle. Bırak ve git uyu." Bu adam neden bu kadar inatçıydı? "Ceylan gözlü bebeğim." Sözleri kalbime yeni yeni yuvalar açarken ben ona zorla direniyordum. "Ben aptal bir adamım. Sen ise bu aptal adama aşıksın." Gözleri parladı. "Değil mi?" Bir şey diyemedim. Dudaklarını yavaşça boynuma yaklaştırdı. "Sen bu aptal adamın yaptıklarına göz mü yumacaksın? Bu aptal adama hayatını zehir etmek istemiyor musun?"
İstiyordum. "Ne alaka?" Burnunun ucunu tenimde gezdirirken beni yavaşça kucağından indirdi. "Hayatımı zehir et bana. Sen zehir et." Uzaklaşmadı benden. Elleri belimde yavaşça gezinirken nefesini boynuma vermeye devam etti. "Senin zehrine varım ama yokluğun beni öldürür." Mest mi olmuştum? Sesimi çıkarmaya gücüm yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köy Hayatı Mı?
RandomCeylan Su Taşkın, öğretmenlik görevini yapmak için Şırnak'a atanan genç bir kadındır. Sırf görevini yapmak için geldiği bu yerde hiç beklemediği garip olaylar olmaya başlar. Peki Ceylan kendisini bu olaylardan nasıl kurtaracaktır? Dışarıdan her ne k...