Bazen hayatta yaşadığımız şeyler üzerimizde büyük travmalar bırakır. Gece rüyalarda, gündüz düşlerde sizi rahatsız eder. Ömrünüz boyunca unutamayacağınız travmalardır bunlar. Nasıl geçeceğini düşünüp durursunuz.
Bir de küçük travmalar vardır. Unutursunuz, çok umursamazsınız belki ama aslında o aklınızın hep bir köşesindedir. Sadece onunla yaşamayı öğrenirsiniz.
Cafer, annemin ölümü, yangın, ve en ürkütücü olanı ise Sarp...
Bunlar beynimden asla çıkmayacak travmalarımdı. Her kâbus gördüğümde beni terler içinde uyandıracak olanlardı.
Tuna'nın beni aldatışı ve başlı başına Pusat'ın kendisi ise benim için küçük travmalarımdı. Aklımın hep bir köşesinde duracak olan şeylerdi. Asla unutulmayacak ve sadece boğaza oturan bir yumru olacaklardı.
Kendimi, kendime bile açıklayamadığımda beynimde yaptığım o küçük konuşmalardan birini geçiriyordum aklımdan. Tek sığınağım olan beynim aylar olmuştu bana emir vermeyeli. Kullandığım tek organım olan kalbim bile artık kararmış, belki de atmayı bırakmıştı.
Aşık olmuştum ama o bile beni parçalamıştı. Fazla salaktım, fazla saftım. Kader veya benim kendi aptallığım. Bazı şeylerin bu dünyada yaşanması gerekiyor ve ben bu şeyleri misliyle yaşıyordum. Artık hayatın akışına karışmayacaktım. Olacağı varsa zaten oluyordu.
"Abla?" Ayça'nın arkadan gelen tatlı sesini duyunca ağrıyan kalbimi unutup ona döndüm. "Neden burada tek başına oturuyorsun?" Şelalenin gürül gürül sesi ve hafifçe tenime çarpan küçük su damlaları beni rahatlatıyordu. "Kafamı dinliyordum." Gülümseyip yanıma oturdu. "Bayadır baş başa kalamıyorduk. Nasıl gidiyor?" Ayça'ya döndüm. Çok çabuk büyümüştü. Benimle anlaşamazdı hiç. Şimdi ise her fırsatta beni soruyordu. Nasıl olduğumu merak ediyordu.
"Gitmeye çalışıyor diyelim." Kolumu omzuna atıp onu kendime çektim. O sıkıca bana sarılırken ben saçlarına küçük bir öpücük bıraktım. "Abla iyi ki varsın." İstemsizce gözlerim dolmuştu yine. Kafasını kaldırıp bana baktı. "Hemen ağla zaten." Gözlerim dolu bir şekilde gülmeye başladım. "Ağlamıyorum ya!" Biraz daha orada durup diğerlerinin yanına döndük.
Pusat ağaca yaslanmış sigara içiyordu. Bir saniye, sigara mı içiyordu? Elindeki sigaraya baktığımı fark edince hızlıca yere atıp ayağıyla söndürdü. "Bu akşam burada mı kalsak ya?" Poyraz'ın sesinde döndüm. "Niye bizim evimiz yok mu?" Didem benden önce atladı. Poyraz hafif gülümseyip ona döndü. "Ben dağda yaşıyorum genelde. Anlarsın ya." Göz kırptı Didem'e. Didem'de ona göz devirdi. "Belli."
Aralarındaki bu çekişmeyi daha fazla dinleyemiyordum. "He kamp yapalum." Civan istekli görünüyordu. "Malzememiz yok. Hem ne gerek var? Pikniğimizi yapıp dönelim işte." Ayça'nın haklı yakarışına kafamı salladım. "Hallederuz oni. Siz he deyun. Ben yapacağum size çadur." Bir şey demedim. Maria kolumu çekiştirdi.
"Ceylan kalalım mı?" Tam hayır diyecekken yeşil gözlerini hafif doldurup yüzüme baktı. "Ama..." Daha ağlamaklı baktı. "Maria bakma öyle." Kafamı başka yere çevirsem bile bakışları bir kere kalbimi kazanmaya yetmişti.
"Of tamam!" Sevinçle boynuma sarıldı. "Ama kızlar ayrı, erkekler ayrı olacak. Gece yarısı çadırlardan çıkmak yok." Pusat'ın yüzü düştü. "Biz de mi çıkamayız?" Sorusuyla afalladım. "Bana ne senden? İstersen ağaçlara tırman. Ben kızlara söylüyorum." Sırıttı.
Civan hızlıca telefonundan birini aradı. Pusat küçük adımlarla yanıma gelip kulağıma yaklaştı. "Ben bu Civan iti ile kalmam." Kaşlarımı çattım. "Düzgün konuş Pusat!" O da bana kaşlarını çattı. "Sikik herif sana sulanıyor." Sertçe ona döndüm. "Pusat!" O da yapmacık bir sinirle bana döndü. "Savunma şunu bana!" Burun kemerimi sıktım. "Savunmuyorum. Kelimelerin çok yanlış." Bana kusursuz bir şekilde göz devirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köy Hayatı Mı?
RandomCeylan Su Taşkın, öğretmenlik görevini yapmak için Şırnak'a atanan genç bir kadındır. Sırf görevini yapmak için geldiği bu yerde hiç beklemediği garip olaylar olmaya başlar. Peki Ceylan kendisini bu olaylardan nasıl kurtaracaktır? Dışarıdan her ne k...