10. bölüm: kırmızı şemsiye

9 2 0
                                    

"Nilay?" Diye hayretle karşımda duran kıza ağlamaktan çatlamış sesimle sordum "senin burda ne işin var?" Geçenin bu vaktinde dışarda ne işi vardı ki?

"Ahu abla asıl senin bu yağmurun altında ne işin var?" Diye hayretle sordu Nilay.

Sorduğu soru ile elerimi yüzüme çıkarıp göz yaşlarımı ve yağmur damlalarını elim ile sildim. Beni bu hâlde burda görmesi hiç iyi olmamıştı.

Şimdi kim bilir benimle alakalı neler düşünecektir.

"Ahu abla?" Sorgu dolu ses tonuyla, kendime gelerek oturduğum yerden ayıcığımı bir köşeye bırakarak kalktım. Benim ayağı kalkmam ile elindeki şemsiyeyi ikimizin üzerine de eşit bir şekilde tutmak için kolunu biraz yukarıya kaldırdı.

"Şey." Diye ağzımın içinde birşeyler geveleyip bir elimi anlıma bastırarak ovaladım. Düşüncelerim ve duygularım birbirine bir yumak gibi dolandığı için ne söyleye bileceğimi bilemedim.

"Yağmurda durmayı severim ben." Gözlerimi yerde oluşan su birikintisine diktim. "Çok severim yağmurda durmayı." Dedim. Hislerimin tam tersi bir şekilde.

"Hasta olacaksın ama şimdi ahu abla?" Merhamet kokan ses tonu ile gözlerimi üzerine çevirdim. Esarpını yamuk yumuk bir şekilde bağladığını üzerinde de siyah bir elbise olduğunu gördüm.

"Sen düşünme beni de, senin bu saatte dışarda ne işin var?"

Bir eli ile esarp'ını düzeltip "Sabah namazı için kalkmıştım. abdest alıp odama geçmiştim ki sizin dıs kapının açılma sesi ile yağmurun altında oturan birini gördüm. İlk başta yanlış falan gördüğümü düşünüp biraz incelediğimde sen olduğunu anladım. Her hâlde anahtarını falan unuttun diyerek dışarı çıktım."

Kaşlarımı yukarıya doğru kaldırdım. "Dediğim gibi ben yağmurda durmayı severim." Kolarımı önümde bağladım.
"Hem sen git namazını kıl bende içeriye geçeyim." Söylediğim şeyler onu tatmin etmemiş gibi "kim yağmurun altında kalmayı sever ki Ahu abla? Hem sonra hasta olmuyor musun?"

Omzumu kaldırıp indirdim "insan bazen sevdiği şeyler için bedel ödemeli Nilay." Dedim abisinin gözlerine benzeyen gözlerine bakarak.

İç çekip "Hadi sen git." Bir elimi koluna koydum."Beni düşünüp buraya kadar geldiğin için teşekkür ederim."  Diye ekleyip şemsiyenin altından çıkıp yerde duran ayıcığımı aldım. Benim gibi sırılsıklam olmuştu o da.

"İyi peki o zaman iyi geceler ahu abla sana." Diyen Nilay'a dönerek dudağımın kenarını yukarıya doğru kıvırmaya çalıştım ama ne kadar başarılı oldum o tartışılır.

"Sanada." Dediğimde arkasını bana dönüp evine doğru yürüdüğünde, omuzlarımı dik tutmama gerek kalmamıştı.

Öne doğru düşen omuzlarım ile o eve girinceye kadar arkasından yağmur altında durarak izlemiştim. O eve girdiğinde bende arkamı dönüp kapıya yaklaştım.

Evden çıkarken akıl edemediğim teday ile gözlerimi yumarak kendime sövdüm. Anahtarı almayı nasıl akıl etmem ki? Ne yapacaktım şimdi? Eve nasıl girecektim? Kapıyı çalıp Işıl'ı kaldırmaya çalışam? Işıl'ın başında bomba patlasa uyunmazdı. Uykusu oldukça derindi.

Off'layarak bir çıkış yolu aramaya çalıştığımda kaldığım odanın camının kapan madığını hatırladım. Hatta rüzgarda açılmasın diye arkasına bir şeyler koyduğumu hatırlayınca bir çıkış yolu bulmuş olmuşluğun verdiği duygu ile evin arkasına doğru yürüdüm.

Camın önüne geldiğimde bir elim ile cama baskı uygulayarak geriye doğru itirdim. Açmak biraz zor olmuştu ama  camın arkasına bıraktığım şeylerin yere bıraktığı tok ses ile cam ileriye doğru açıldı. iyi ki de ışıl'ın uykusu derindi.

Yalan Paradoksu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin