İnsan hep gerçekleştire bileceğini düşündüğü hayeler kurar, ama her defasında nasıl kolay yıkıla bilecek hayaller kurduğuna şahitlik eder.
Kafamın içi savaş alanından farksız değildi. Her bir düşünce bir ordu gibi cephe almış diğer düşünceyi yerle bir etmeyi bekliyordu.
Kafamın içi savaş alanıydı ve bu savaş sadece beni yerle bir ediyordu.
Artık ne düşüneceğimi ne yapacağımı bilmiyorum. Bir bumerang gibi bu evden gitmeye yeltendiğim anda geri kendimi önünde buluyordum.
Paradoks...
Kocaman bir paradoksun içindeydim ve tekrarlayan şeyler Sadece yalanlarım değildi bu sefer, duygularım da tekrarlıyordu.
Taksinin bakajından bavulumu çıkarıp oldukça yüklü bir ödemeyi taksiciye yaptıktan sonra bahçeden içeriye girdim.
Babamın beni arayıp saatlerdir kapıyı çaldığını söylemesinin üzerinden bir yarım saat geçmişti galiba ve şuan kapının önünde buz gibi bir surat ifadesi ile beni bekleyen bir babam yoktu. Nereye gittiğini tahmin etmek zor gelmiyordu insana. Çünkü hemen yanımızda Necip amca'nın evi vardı. Onun yanında olmalıydı.
Kapıyı açıp sabah gitmek için niyetlendiğim eve geri girip bavulumu bir kenara bırakıp evden çıktım. Bahçe kapısını açıp dışarıya çıkmıştım ki az önce dikkat etmediğim için görmediğim arabası Necip amaçların evinin önünde park edilmişti.
Bununla birlikte artık burada olduğu ihtimali netlik kazanmıştı kafamda.
Evin kapısını tıklatıp açılmasını bekledim. Babamın neden geldiğini tahmin etmemek aptalık olurdu. Dün gece çıkan ama benim Sabah saatlerinde gördüğüm haberi görmüş olmalı ve bana bir araba dolusu nutuk çekmek için gelmiş olmalıydı. Yâda tatili bahane ederek başka bir yere göndermeye.
Açılan kapının önünde Hakan belirmişti. "Babam burada mı?" Sorduğum soruya başını salladı ve kapıdan geçmem için yol verdi. Kuru bor teşekkür edip içeriye girdim. Ayağıma bir çift terlik geçirdikten sonra Hakan ile birlikte oturma odasına geçtim.
İçeriye girdiğimde ilk gözüme çarpan şey, babam ve Necip amca'nın tekli koltuklarda oturmuş ellerindeki kahveleri yudumlarken konuşmaları olmuştu. Hakan üzerine düşen görevi yapmış gibi geri odadan çıktığında boğazımı sesli bir şekilde temizleyip beni fark etmelerini sağladım.
"Ahu,"
"Miray,"
ikilinin ağzından çıkan iki farklı ismim ile yutkundum. Babam şaşırmış bir şekilde yüzüme baktı "o ismini kullanıyorsun burada." O işim Ahu. Annemin koyduğu bu ismimi o gittiğini günden sonra onun ağzından zikir ederken hiç duymamıştım. O günden sonra Artık onun için sadece miray'dım.
Sorduğu soruyu görmezden gelerek "geleceğini neden bana söylemedin baba?" Biraz daha geç kalsaydı ben şehirden çıkarken o da girmiş olacaktı.
"Kızımı özledim." Gülümsedim. O beni özler miydi ya? En son böyle dediğinde buraya yani muğlaya sürgün edilmiştim. Bakalım bu sefer beni nereye sürgün edecekti.
Necip amca, "ben çağırdım babanı kızım." Dediğinde anında şaşkınlık dalgasına kapıldım. "Siz mi?" Başını sallayarak "gel otur seninle konuşmamız gereken bir konu var." Eli ile gözderdiği karşılarındaki koltuğa bir bakış atıp onlara döndüm. Ne oluyordu burada ve babam sadece Necip amca çağırdığı için mi gelmişti yani? "Benimle ne konuşacaksınız ki?"
İkilinin aynı anda benimle konuşmaya çalışmaları garip geliyordu kulağa oldukça. "Otur anlatalım." Söyleyecekleri şeyi merak ettiğimden Necip amcaya itiraz etmeden gösterdiği yere ayağımın aksamamasına özen göstererek oturdum. Şimdi ayağımın aksadığını görürlerse bir ton soru soracaklardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalan Paradoksu
Ficção AdolescenteDedim ya, ben bir yalan paradoksu'ydum. hep başa saran yalanlar uydururdum .